domingo, 31 de mayo de 2009

Siyasi Islam







13 Nisan 2009 ‘da yazildi.
30 mart’dan itibaren, gerek ulusal gerekse kuresel anlamda onemli gelismeler yasandi.
Bunlarin sonuclari yeterince medyada irdelendi.
30 mart sabahindan itibaren benim kafama takilan baska bir konu; en son gonderdigim mesajimdaki bir ifademin anlatmak istedigimi tam olarak yansitamadigini , belki yanlis anlamalara yol acabilecegi endisesidir. Cok kisi tarafindan okunmadigini tahmin etmeme ragmen, icerisinde bulundugumuz sancili donemin kritik gunlere gebe olabilecegi endisesi ile bu zorunlulugu kendimde hissettim.
Bunu yaparken, bugune kadar alisik olmayan bir sekilde, ek yorumum ile bazi arkadaslari tam cepheden hedef almis olabilecegim. Amacim kesinlikle polemik yaratmak degil, aksine tesis-antesis’den bir sentez’e ulasabilecegimiz ongorusudur.
Aslinda bugune kadar grupdaki ahengin bozulmamasi adina, bu tur cephesel goruslerden sakinmisdim. Soyleyeceklerim zaten herkesce bilinen, cesitli yerlerde okudugumuz turden seyler.

Son gonderdigim mesajin bir paragrafinda, son yillarda oldukca sik cikan Iran karsiti haberler karsisinda soyle demisim:

“ ......Turkiye’de laik, beseri hukuk devletinin onundeki rejim tehdidi sunni siyasi islamdan gelebilecektir. Bence Suudi Arabistan, finans ve siyasi destegi ile Turkiye icin daha onde gelen bir sorundur.Her halukarda ben Turkiye’de rejim degisikligine yol acabilecek bir tehdid gormuyorum, ne Iran ne Suudi Arabistan buna muktedirler.”

Gonderdigim mesajlari zaman darligindan, cogukez gondermeden once, ucuncu bir kez okuma imkanim olmuyor.Son mesajimi gonderdikten sonra tekrar okudugumda bu paragraf aklima takildi. Icerisinden gectigimiz bu zor, bulanik gunlerin etkisi ile belki yanlis mesaj gondermis oldugum dusuncesi beni buna iteledi. Bugun yine gazetelerde
Ergenekon davasindan goz altina, sorgulamaya alinan, Turkiye’nin degerli bilim adamlari ile ilgili haberler var. Turkiye sancili bir doneme yol aliyor. Turkiye her gecen gun polis devleti olma yolunda bir adim daha ilerliyor. Ordu’nun bu konuda ne yapacagi, sivil halkin nasil tepki verecegi malum. Ancak bu tepkinin verilmeye basladigi gun cok gec kalinmis olunabilir. Hele hele asker ile polisin karsi karsiya gelmesi , vahim bir hipotesisdir.

Bahsettigim paragrafda yazdiklarimin dogru olduguna kani olmakla birlikte, dogrunun sadece yarisini yansittigini, diger yarisinida simdi ancak dedikten sonra cumleye eklenmesi gerektini dusunuyorum. Cunku bu yorum hali ile yanlis anlamlar cikarilabilir. CUNKU, Turkiye’de rejim tehdidi mevcuttur. Ancak bu dis ulkelerin ihrac yeteniginden cok, kendi yarattigi bir ic tehdiddir. Yoksa tek basina ne Iran, Sii Islam devrimini , nede Suudi Arabistan finans, radikal orgutlenme destegi ile Sunni Vahhabi Islam devleti modelini Turkiye’ye ihrac edebilir.
Bu iki ulkenin bu yonde cabalari olmasina ragmen, Turkiye’nin kendi dinamikleri mevcuttur ve bu dinamiklerin cok genel anlamda bu ulkelerle ortak paydasi olmakla(Islam Devleti isletme) birlikte, kendine has Islam Devleti modeli anlayisi vardir. Bu iki ulke siyasi anlamda, sunni ve sii olarak yaris icindedir. Bunun disinda Arap ve Arap olmayanlarin liderligi rekabette mevcuttur. Ancak iki devletinde bulustugu nokta, oncelik verdigi nokta Turkiye’nin bati ile kulturel (daha cok sosyal anlamda) baglarini kesmesi, beseri hukuk yerine ilahi hukuk uygulamasini, laik bir rejim yerine islami Devlet anlayisinin yerlestirilmesi arzulamaktadir. Siyasi anlamda boyle bir Turkiye, Iran’a parapet olabilecek , Ortadogu’da dengeleri degistrebilecektir. Suudi’ler ise siyasi alanda Iran’in artan nufuzuna ve hegemonyasina karsi Sunni ittifakla denge bulabileektir. Cunku, Iran’in devrimini korfez ulkelerini ve Suudi Arabistan’a ihrac etmesi, Turkiye’ye ihrac etmesinden cok daha kuvvetlidir. Cunku bu ulkelerde hatiri sayilir bir Sii nufuzu vardir. Hatta Iran’in bu siyasi acilimi, sadece sinir komsularini degil cok daha uzak cografyalara kadar uzanmaktadir. Fas monarsisi ve Misir , Iran’in bu politikalrini kuvvetli bir sekilde elestirmektedir. Bugunku gazeteler, Misir polisinin 13 Hizbullah eylemcisini tutukladigini gecdi.Misir’a gore, bu militanlar Misir’da Israil hedeflerinin yaninda bazi Misir hedeflerinide hedef aldigini acikladilar.H.Mubarek zehir zemberek bir aciklama ile Iran’i bu operasyonlarin arkasinda olmakla sucladi. Yine Peres bugunku aciklamasinda Sunni cephe ile Sii cephenin er gec hesaplasacigini , bunun kacinalmaz oldugunu iddia etti.




Kisaca, bu iki devlet genel anlamda Turkiye’yi kendi yonunde cekmeye calisacak olmasina ragmen, Anadolu’daki siyasi Islam anlayisi, en azinda bunlardan cok farklidir.
Turkiye’deki siyasi Islam partileri, oy aldigi cogunluk tabanina bu sistemleri kabul ettiremez, taraftar bulamaz .
Soylemek istedigim bu iki dis konseptin, Turkiye’de genis zemin bulamayacagi yonunde idi.
Ancak Turkiye’nin kendine oz siyasi islam taraftari gruplari vardir. Bu siyasal Islamcilar, Osmanli yada Anadolu turu dine dayali bir devlet rejimi pesindedir. Bu gruplar’in amaci kisaca “Turkiye’nin Islamcilastirilmasini ( Islamlastirilmasi degil, Turkiye cogunlugu islam dinindendir.Kastedilen siyasal islamcilikdir), ve dis ulkelerde Islamin Turklestirilmesidir.” Bu gayretler yeni bir olgu degil, Cumhuriyet tarihi boyunca ayaklanmalar da dahil, laik -beseri hukuk devletine karsi, devamli bir diyalektik mucadele icerisindedir. Cumhuriyetin ilk yillarinda acikca baskaldirma olarak yasanmisken, demokrasi yillarinda daha cok gizli olarak demokrasinin kurallari icerisinde ifadesini bulmustur. Bunun sebebi, devletin uc erki ve kolluk kuvvetleri karsisinda aciz kalmasindan dolayidir. Ozellikle siyasal islam , son 50yildir demokratik duzen icerisinde yasadigi tecrubelere dayanarak taktik degistirmisdir. Bu duzeni cepheden yikmak ihtimali yoksa, duzeni iceriden yikmak, altini oymak daha akilcidir.
Doksanli yillarin basindan itibaren bu safhaya gecilmistir. Devletin tum kurumlarina sizmak, kadrolasmak taktiklerinin yaninda, halk destegini de yanina cekmek icin, Misir’da , Filistin’de yada Cezayir’deki gibi dayanisma cabalarina hiz verilmistir. Bu sadece gecekondu mahallerinde degil, kendi sermaye sinifini yaratmak adina da kullanilmistir. Anadolu kaplanlari bu sekilde yaratilmistir. Bugunlerde artik Istanbul kaplanlarida mevcuttur.

Eylul 1980 darbesi sonrasi filizlenen ve gittikce palazlanan siyasal islam/ radikal gruplar, hukumetler eli ile yapilan insani, ekonomik yatirimlar sonucu 1990larda devlet iktidarina kadar uzanmislardir. Karsi devrim, 60 yil boyunca elde edemedigini 10 sene icerisinde, USA realpolitiklerine de uygun olmasi sayesinde ( SSCBnin yesil ay ile kusatilmasi) ve onun uzantisi 12 eylul generallerinin eli ile kazanmistir.
USA’nin Jimmy Carter ve sonrasinda Reagean ile yuruttugu polítika SSCB’nin her pahasina yikilmasini savunmustur. 1979 senesinde, demokrat Carter’in ulusal polítika danismani Zbigniew Brzesinki’nin (Bugun Obama’nin resmi olmayan danismani) politikalarinin sonucu SSCB Afganistán batakligina suruklenmis, 10 yil suren macerasinin sonunda buyuk insan,ekonomik ve prestij kaybi ile Afganistan’dan cekilmistir.Cekildikten bir yil sonra’da SSCB dagilmistir. SSCB, Brzesinki’nin oyununa gelmistir. USA, SSCB’nin 24 aralik 1979’da Afganistan’a girmesinden itibaren, CIA ve ISI (Pakistan Askeri Haberalma Orgutu) eli ile dunyanin tum radikal Islam taraftarlarini, mucahitlerini kizil orduya karsi cihada cagirmistir. Bunu elbette direk olarak degil S.Arabistan ve Pakistan onculugunde saglamistir. El Kaide’nin yaratilmasini, mucahitlerin kamplarda egitilmesini CIA hep desteklemistir. Afganistan’da cihad adina savasan mucahidler, uzun yillar USA’nin planlarina hizmet ettiginin farkinda olmamistir. Brzezinski 1998 senesinde televizyonda yaptigi bir soyleyiside bunu aciklamistir. “SSCB’nin, CIA’nin Afganistan’daki gizli operasyonlar sonucu Afganistan’i isgal edecegini on gormusduk. Bu bizim hesaplarimiz dahilinde idi, Kizil ordunun Afgan sinirini gectigi gun, baskan Carter’a simdi SSCB’nin kendi Vietnam’ini yaratma imkanina sahib olduk” dedigini hatirlatmisdir. Kendine “gelecegin islami teroristlerini yarattigi icin pismanlik duyup duymadigi sorulunca: “Pisman olmak mi, neden pisman olacakmisim? Sovyet Imparatorlugunun yikilmasini sagladigimiz icinmi ¿ , Dogu Avrupa ulkelerinin bagimsizliklarina kavusmasini sagladigimiz icinmi? soguk savasin sona erdirdik diye mi? Taliban’in iktidar olmasi ve onun olumsuz sonuclari, tum bu olaylar karsisinda cok daha onemsizdir.Biz tarihi degistirdik demistir”

USA’nin seksenli yillardan itibaren uyguladagi SSCB’nin, Islam ile cevrelenmesi ve yikilmasi taktigi, SSCB’nin yikilmasindan sonrada, dagilmanin hizlanmasi ve enerji kaynaklari uzerinde Rus nufuzunun kirilmasi adinada kullanilmistir. Bush idaresi, gorev suresinin son gunune kadar Islami teroru , Orta Asya ve Orta Dogu cografyasinda pax-americana idealleri icin, olasi rakiplerine karsi karsi kullanmistir.
1992 senesinde basina sizan USA savunma bakanliginin bir belgesine gore, USA, dunyanin hic bir bolgesinde bazi kaynaklari ele gecirerek, USA’ya karsi elini kuvvetlendirebilecek dolayisi ile USA’ya rakip olabilecek bic bir ulkeye yada olusuma musaade edemez denmektedir. Bu bolgeler Bati Avrupa, Dogu Asya, eski SSCB topraklari, guneybati Asya bolgeleridir..” Resmi belgelerde, pax-americana idealleri boyle sekillendirilmistir. AB, Cin , Hindistan ,Rusya yada digerleri , USA’ya potansiyel rakip olabilecekse , bu guclerin is birligi yapmasi engellenecek yada guclu bir ulke olamalari , her yol denenerek engellenecekdir. Ekonomik, kulturel, sosyal, siyasi yada askeri cozumlerle..
Cin, Rusya ve Hindistan, bu uc ulke ayrilikci “Islami teroru” ile tehdid edilmektedir. Bu “Islami terorun” bu bolgelerdeki kuvvetliligi USA’nin genel cikarlarina uygundur. Iste bu sebeplerden dolayi, ister demokrat ister cumhuriyetci , bir cok USA idaresi zaman zaman muslumán ulkelerin davalarini savunmusken ( Bosna, Kosova, Azerbaycan, Ortaasya ulkeleri vs) zaman zaman bazi ulkelerle savasa tutusmustur ( Irak, Afganistan, Libya, Filistin, Iran, Sudan vs). Baska sartlarda kolaylikla KLA yada NLA’yi terorist orgut olarak tanimlayabilecekken onlari cikarlari acisindan ozgurluk savascilari olarak gormus, devlet bile kurmalarini saglamistir. Diger tarafdan, secimlerden zaferle cikmis Hamas’i yada Hizbullah’i terorist olarak nitelemeye devam etmekdedir .

11 Eylul saldirilarinin nereden geldigine dair suphelerin taban kazandigini daha onceki bir yazimda aktarmistim.
CIA ve ISI( Pakistan askeri haber alma orgutu) devamli dirsek temasinda olan, isbirligi yapmis iki resmi gizli orguttur. Taliban , ISI araciligi ile yaratilmis ve desteklenmistir. ISI, Kesmir ve Hindistan’daki saldirilarin arkasindaki radikal islam gruplarinin arkasindadir ( Lashkar e Taiba ve Jaish-e-Muhammed). Afganistan’da Kuzey Birligi lideri Sah Mesud’un oldurulmesi, 2001 Hindistan Parlemento baskini, 2008 Bombay saldirilarinin arkasinda ISI’ nin azmettiriciliginin bulunduguna inananlarin sayisi oldukca fazladir. ISI, 150.000’e yakin calisani ile oldukca etkin bir gizli kurumdur. Ozellikle, SSCB’nin 1980 senesinde Afganistan’a yerlesmesi ile OrtaAsya ulkelerinde , Gen. Ziya ul Hak’in inisiyatifi ile etkili karsi operasyonlar duzenlemistir, siyasal Islamin filizlenmesini saglanmistir.Orta Asya cumhuriyetlerindeki ve Uygur bolgesinde siyasi radikal islami gruplarin egitilmesine halan destek vermektedir. Ozellikle, Afganistan ve Pakistan’da CIA ile birlikte yuruttugu kamplarda mucahidlerin egitimini saglamaktadir.
Oyleki, Cecen komutan Samil Basayev bu kamplarda ISI ve CIA’li egitimciler tarafindan gerilla egitimi almisdir (Khost, Amir Muaviye kampi).
Burada egitilen cihadci bir cok mucahit Bosna, Kosova, Makedonya gibi yerlere CIAnin karsi operasyonlarina uygun olarak gonderilmistir. Bunun finansmanida eroin ticaretinden saglanmistir. Bunu FBI’nin kadrolu tercumani Sibel Edmond aciklamisti.
Afganistán, Avrupa’nin yuzde 80 eroin tuketimini karsilamaktadir.(Yaklasik 200milyar dolarlik karli bir ticaret, petrol ticaretinden cok daha karli bir is).
Bu kadar dongusu olan bir ticaretin kimlerin istahini kabarttigini varin siz dusunun.Gizli operasyonlarini finanse etmek isteyen haber alma teskilatlarindan (FBI-CIA, ISI,MI6,Mossad, DEA, MIT), ( Ozellikle 1998 senesinde yabanci kaynaklara gore MIT ve Turk Polis Teskilati eroin ticaretine bulasmisdir.hatta bir kaynak, Turk resmi helikopterlerinin Iran sinirindan eroin tasidgini iddia etmekde. Iddiaya gore bunuda PKKya karsi savasda ortaya cikan 12,5milyar masrafin karsilanmasi adina yapildigidir.Yine ayni kaynaklar, bu eroin ticaretin o zamanki rayic degerinin 38milyar dólar oldugunu iddia etmekde.), guclu mafya kartellerine(Çecen, Rus, Turk, Kurt , Italyan vs), teror orgutlerinden( El Kaide, PKK, ETA,IRA vs) “bagimsizlik “ savascilarina kadar (KLA Kosova, NLA Makedonya, Bosnia, Cecenistan ,Taliban vs ) herkes bu ticaretden pay almis yada pay pesindedir.

CIA butun bu iliskiler yumaginin orta yerindedir. Butun bu hareketlerden haberdardir. El Kaide’nin hareketlerini yakindan takip etmekdedir. Pentagon ve CIA, islami teror orgutlerini dis polítika geregi, zaman zaman kullanmaktadir , takip etmekdedir yada desteklemektedir.
Buna ragmen, 1998 Dogu Afrika US konsolosluklarinin bombalanmasindan sorumlu tutulan , basina odul konulan, arananlar listesinde bir numara olan, Bin Laden bir turlu yakalanamamaktadir. Daha dogrusu yakalanmak istenmemistir. Bin Laden , 11 eylul saldirilarindan tam iki ay once, 4-14 temmuz 2001’de bobreklerindeki rahatsizlikdan dolayi Dubai Amerikan Hastahanesine yatmisdir. CIA Dubai istasyon sefi, Bin Laden ile kaldigi hastahane odasinda gorusme yapmistir.Ekim 2001’de Figaro bunu yayinlamisdir. Basina odul konan, FBI’nin en cok arananlar listesindeki Bin Laden nicin tutuklanmamistir acaba?
CIA istasyon sefi kendisi ile ne konusmustur? Size de garip gelmiyormu bu durum? Haber uydurma degil , Figaro ve Reuters yayinladi. Gorgu taniklari var, hatta Bin Laden’i tedavi eden urologun Kanadali bir doktor, Terry Colloway olduguda soylendi.

Bir numarali dusman Bin Laden, 11 eylul saldirilardindan bir gun oncede tutuklanabilirdi , yada 11 eylul gunu. Yapilmadi, nedendir acaba? Bin Laden, diyaliz makinasina 10 eylul , Pakistan Rawalpindi’deki askeri hastahanede baglandi. Bu haber de dogru, cunku ISI , CBS ye bunu acikladi. ISI ve Pentagon, CIA devamli isbirliginde olan iki kurulusdur. Oyleki, ISI’nin sefi General Mahmut Ahmet 4-13 eylul gunu USA’dadir. Richard Armitage(disislerinin iki numarasi) ve Senator Joseph Biden (Bugun Obama’nin baskan yardimcisi) basta olmak uzere CIA ve Pentagonda gorusmeler yapmistir. Ayrica, daha oncede soylemistim, 11 eylul saldirilarinin onemli adamlarinindan Atta’ya ISI tarafindan para transferinin yapildigini iddia eden bati kaynakli iddialar var.

Diger bir carpici iddia, daha once bahsettigim Sibel Edmonds 20 haziran 2005’de kendi eli yazdigi ifadesinde, FBI’in karsi operasyon birimindeki eski bir elemaninin, Iran haberalma orgutunden , 11 eylul 2001 saldirilarindan dort ay oncesinde, elde ettigi bir bilgiyi FBI ilgili dairesine bildirmesidir. Bu rapor’a gore Iran, Afganistanda’ki kaynaklarindan su istihbarati almistir. 1- Obama Bin Laden USA’da dort yada bes buyuk sehirde saldiri planlamaktadir. 2- Saldiri ucaklar vasitasi ile yapilacaktir 3-Bu saldiriya yapacak elemanlarin bazilari su an USA topraklarindadir. 4- Saldiri cok kisa bir sure icerisinde, bir kac ay icerisinde gerceklestirilecekdir.
Sibel Edmonds, bu bilginin FBI daki eleman tarafindan, Behruz Sarshar tarafindan tercume edildikten sonra “302” formu doldurularak ,karsi terorizm dairesi baskani Thomas Frields iletildigini iddia ediyor. Sibel, bu iddialarini, 11 eylul arastirma komisyonunada iletigini soyluyor. Dahasi, FBI Nisan 2001de bu raporu aldigini dogruladi. Iranli tercuman cesitli arastirma komisyonlarinda detaylari dogruladi ve sundu. Yani, haber buyuk bir ihtimalle dogru. FBI, saldirilarin istihbaratini dort ay onceden almisti. Ya anlamini kavrayamadi yada bir sey yapmak istemedi.Baska bir sonuc cikarilmiyor. Arastirmalarda baska sonuclarda ortaya cikdi, ornegin saldiriyi gerceklestirenlerin aldiklari vizelerdeki US konsolosluklarinin usulsuzlukleri.

Sibel Edmonds, Farsca ve Turkce’yi iyi derecede konusan FBI’in kadrolu tercumenidir. Ancak daha bir senesi dolmadan bu ve benzeri konulardaki israri sonucu isine son verilmisdir. (Daha sonraki aciklamalarinda, Ermeni tasarasini kongreye tasiyacak Cumhuriyet’ci senatore Turkiye tarafindan, vazgecmesi karsiliginda 500.000USD verildigini de iddia edmisti.)

Butun bu 11 eylul saldirilari iddialari icinde, beni endiselendiren kisim, Turkiye’nin de bu saldirilarin hazirlanisina bir sekilde bulasmis olma ihtimali. Eger bazi iddialar dogru ise,11 Eylul saldirilarinin arastirmaya tekrar baslanmasi durumunda Turkiye bu iliskiler yumagina cekilebilir.Soyle:

Iddialara gore, El Kaide’nin Avrupa, Iran, Turkiye ve Suriye bir numarali sorumlusu Suriyeli Louai al-Sakka’dir. Al Sakka 2007 senesinde, 2003 HSBC, Ingiliz Konsoloslugunun bombalamalarina karistigi iddiasi ile Turkiye’de tutuklandi.Al Sakka, Bosna, Cecenistan savaslarina katilmistir.Turkiye uzerinden mucahitlerin sevkedilmesi organizasyonunu yurutmustur.Sahte pasaport ve dokumanlar duzenleyerek El Kaide’nin lojistik hizmetini Turkiye’den yurutmusdur.
Ancak ilginc olani, Sakka 11 eylul saldirisini gerceklestiren militanlarin, Turkiye uzerinden Cecenistan gecmeye calisdiklarini ancak, Gurcistan sinirinin kapali olmasi nedeni ile bu elemanlari sahte evraklarla egitimleri icin Afganistan ve pakistan’a gonderdigini soylemekde.Al Sakka, Pentagona cakilan ucagi yonlendiren kisinin Nawaf al-Hazmi oldugunu da iddia etmekde. USA raporlarinda baska isim gozukmekde.
Al Sakka, durusmasinda kendisinin Ekrem Ozel oldugunu iddia etmisdi.
Turk yetkililer Al-Sakka’nin akli dengesinin yerinde olmadigini ve yalan soyledigini iddia ettiler.
Sibel Edmonds,Sunday Times’a yaptigi aciklamalarda, Turk,Iran, Israil ve USA dinleme kasetlerinin tercumesi sirasinda, dinlenen kisilerin 11 eylul faillerinin Turkiye’de egitim aldiklarini isaret ettigini acikladi. Hatta, saldiriyi duzenleyenlerin, Al-Sakka tarafindan Turkiye’de askeri bir kampda askerlerin gozu onunde egitim aldiklarini iddia etti. Kasetlerde bu yonde aciklamalar yapilmis. CIA Istanbul istasyon sefi, Philip Giraldi , o zamanlar Dallas Morning gazetesine verdigi demecte, Sibel’in ilginc iddialarinin, dogru payi olma orani yuksek arastirmaya deger bilgi olarak degerlendirdi.

Yabanci teror uzmanlarinin butun bu olaylari, Ergenekon davasi ile iliskilendiren gorusleri var, belki ileride aciklarim.
Komplo teorilerine bulasmak istemiyorum ama, butun bunlardan pek hos kokular cikmamakda.
11 eylul saldirilarinin sonucunda, El Kaide ve Taliban bahane edilerek Afganistán ve Irak’a savas acildi. Bush doneminde Iran’a savas acilmasina ramak kalindi. Hepsinin sebebide Islami terorun sebep gosterilmesi. Afganistan’a, Talibanin el Kaide’ye destek olmasi sebep gosterilerek savas acildi. Irak’da el Kaide-Saddam iliskisi uretmek icin cok ugrasildi, kitlesel silah yalani ile vuruldu. Iran icinse nukleer silah ve islami terorizmi ihrac ettiginden dolayi sebep bulundu. Butun bahaneler, pax-amerika ideallerini uygulayabilmek adina, ortadogunun yeniden sekillendirmesine sahne oldu, yada halen olmakta.
Bazen Islami teror bahanesi ile catisarak, bazende ilimli Islam modeli savunularak bu ulku icin calisilmaktadir. Bu benim izlenimim.
Turkiye’de de 1980 senesinden itibaren “ilimli Islam” bu idealler adina USA tarafindan desteklenmistir.
90’li yillarda palazlanan siyasal Islam, Refah partisi iktidari ile, acikca rejim ve anti-laik faaliyetlere baslayinca, 1997 senesinde MGK nun 28 Subat tarihinde sundugu muhtira ile istifa etmek zorunda kaldi. Refah partisini destekleyen bir cok cemaat grubu , tarikatlar vardi.Oyleki bu tarikat seyhleri , Erbakan tarafindan basbakanlik konutunda yemege bile davet edilmisti. 28 subat deklarasyonunun sadece bir kac maddesini buraya aktaracagim, tamaminina tekrar goz atmanizda fayda var.
1997 subat’inda devleti tedirgen eden acikca yada istihbarat yolu ile elde edilen bir kac konu sudur:

-“Siyasi Islam adi altindaki irtica, TC’ni acikca yikmaya calisiyor. Onemli bir cok devlet kadrosu irticanin eline gecdi. Mulki idare, Maliye, Yargi ve Emniyetteki kadrolasma tehlikeli bir boyuta ulasdi.”
-“Siyasi Islami kesim, MGK kararlarini uygulamamak icin cephe olusturdu.”
-“Ozellestirmede irticaya destek veren siketlere oncelik taninmaktadir.Kombassan, Yimpas, Ulker ve Ittifak Halding’e bir yilda dagitilan tesviklerin tutari 10 trilyonu asarken, Islamci holdnglerin ozellestirmedende aslan payini aldigi gorulmektedir.Ozellestirilen Petlas’in, Refah partisinin korumasi altindaki Kombassan’a yari fiyata satilmasi en somut ornektir.”
-“Hazine Mustesarligi’nin onceki gun yayimlanan tebligi ile, yurt disindaki isi ve kurumlara, altín alim-satim yapma yetkisi verildi. Teblig, ozellikle Turkmenistan ve Kazakistan’da bir cok sirket acan Ihlas ve Nur cemaatinin onde gelen ismi Fethullah Gulen’in sirketi Asya Holding’e kazandiracaktir.
-“Siyasi Islam, amacina ulsmak icin bolucu teror orgutu PKK ile de isbirligi yapmaktadir. Kurulan séller ordusu PKK ile fikir birligindedir.”
“ Siyasal Islama destek veren ulkeler, Iran, Suudi Arabistan,Libya ve Sudan’dir.

MGK 28 subat belgesi, Erbakan da dahil olmak uyelerince imzalanmistir. Erbakan hic bir cekince koymadan imzaladigina gore belgenin icerigini kabul etmistir. Zaten, bir cogu gizli kapakli eylemler degildir.Butun Turkiye’nin gozu onunde cereyan etmisdir. Sincan Kudus Gecesi’nde oldugu gibi bir cok refahli belediye baskanlari laik duzeni degistirme ozlemlerini aciklamakdadir. Yada beseri hukuka aykiri , belediye baskanlarinin yayinladigi ilmihaller ortalikda serbestce dolasmaktadir. Erbakan ve Refah icin , 28 subat belgesini hincar etmek, takiyye yapmak sansi yoktur.

Erbakan imzaladiktan sonra istifasini sunmustur, bir yil sonrada Fethullah Gulen USA’ya kacmistir.

AKP’de siyasi islami temsil eden, tarikatlarin destegini alan siyasi bir partidir. Daha onceki siyasi islamin devamidir. Amaci, her ne kadar temkinli davransada, demokrasiyi kurallarina uyarak yasasada, laik-beseri hukuk duzenini degistirmektir. Gecmis tecrubelerden ders alinmistir, taktik degisikligi yapilmistir. AKP, Gulen’in destegine sahipdir. Cumhurbaskani Abdullah Gul’un Fethullah Gulen sempatizani oldugu soylenmektedir. Oyleki Fethullah’ci oldugu soylenen Yusuf Ziya Ozcan’i YOK baskani olarak atamisdir. Fethullah Gulen , Dogan Koc/Helen Rose Ebaugh’a gore 25 milyar dolarlik kontrol disi ve karanlik bir butceye sahip finans imparatorudur. Fethullah Gulen’in 35yildir sag kolu olan Nurettin Veren, Nur harekatinin tum stratejilerini ve AKP nin bu yondeki calismalarini basina aciklamistir. Nurettin Veren, Fethullah Gulen sebekesinin temelinde onun egitim kurumlari vardir diyor.Gulen, butun Turkiye’ye yayilmis binlerce seckin ortaokulu, universiteyi ve ogrenci yurtlarini kontrol ediyor diyor. Bunlaara en buyugu Fatih Universitesi olan ozeluniversitelerde dahil demekte.Soyle devam etmekde “ Turkiye disinda Gulen hareketi yuzlerce ortaogretim kurumu ile dnyanin her yanina yayilmis, yaklasik 110 ulkede duzinelerce universite isletiyor. Fethullah butun bunlari Allah rizasi icin yapmiyor elbette. Gulen’in adamlari 8 ile 12 sinif gencligini hedefleyip, bu gencleri isikevleri’nde egitime tabii tutup beyinlerini yikiyor. Bu surecde hedeflenen tek bir amac var, bu gencleri gelecegin Islamci Turkiye Cumhuriyeti’nin yonetici siniflari olarak hazirlamak. Emirlerini dogrudan Fethullah Gulen’den alan zengin Fethullahcilar, oullar ve Isikevleri acmaya devam ediyorlar.”

“ Fethullahcilar Turkiye’nin 200.000 polisli Emniyet teskilatini isgal etmeyi de basarmislardir. Bu sizmanin korkunc etkilerinden biri, Fethullahci polislerin laik Cumhuriyet’e bagli polisleri sindirip yerlerine Hoca efendi’ye bagli polisleri yerlestirmis olmasidir.Emniyet teskilatinda polis uniformasi giyen imam baskanlar var”

Istanbul Emniyet Teskilati bunyesinde yer alan Organize Suclar Masasi’nin eski baskani Serdar Saçan , 2006 da verdigi bir mulakatta sunlari soyluyor:
“ Fethullahcilar, Emniyet Teskilatina sizmisdirlar. Polis akademilerinde, ogrenciler sinif komiserleri tarafindan Isikev’lerine goturuluyorlardi. Bu komiserlerden biri bugun emniyet Teskilatinibasina gecmistir. Benim polis akademisinde bulundugum yillarda, mesela AKP’nin iktidara geldigi 2002’de, Fethullah Gulen orgutuyle iliskisi olmayan polislerin ya maaslari kesilmis yada isten atilmistirlar..” mulakat carpici aciklamarla devam ediyor.

Nurettin Veren, fethullahcilarin poise ve diger kurumlara oldugu kadar, orduya da sizdiklarini iddia ediyor.Nurettin Veren’e gore, Fethullah Gulen, TSK icindeki her 40 islamci subaydan bir tanesinden fazlasinin atilmamasini , geriye kalan Islamci subaylarin ise sanki hucre evlerindeymis gibi gizlenmeleri gerektigini soyledigini iddia etmekdedir.

Gulen Hareketi besinci asamaya gore Zaman, Sabah,Yeni Safak, Star, Bugun, vakit ve Taraf gibi gazeteler ile Islamci teñevizyon kanallarini ve radyo istasyonlarinin sahipligine yonelmistir.Bugun Gulen, guclu bir partizan medyayi kontrolu altinda tutmakdadir. Bu kanallar araciligi ile karalama kampanyalari yurutulmektedir.

Siyasi Islam, 1997den itibaren cok onemli yol katetmisdir. Bugun 1997’dekinden daha fazla laik rejimi tehdid etmekdedir. 1999da Turk televizyonunda, Fethullah Gulen’in kendii cemaatine verdigi bir vaaz Gulen hareketinin stratejisinide ele vermektedir.Bu gizli kaydedilen vaazda Gulen, Islamci Turkiye hayallerini su sekilde rota cizmekde:

“ Belli bir noktaya ve kivama gelecekleri ana kadar... bu sekilde hizmete devam etmeleri sarttir, zaruri ve luzumlu. Yanlis bir sey yapar, kivama ulasilmadan, ozleriyle tam butunlesmeden, gereken mesafe alinmadan, bir kisim erken vurus diyebilecegim cikislar yaparlarsa dunya baslarini ezer ve Muslumanlara Cezayirdeki hadise gibi yeni bir hadise yasatirlar. Suriye’deki 82 vakiasi gibi bir fecaat yasatirlar. Her sene Misir’da yasanan fecaat ve fezaat gibi fezaat ve fecaat yasatirlar. Boyle bir donemde, tam ozunuzu bulacaginiz, kivama ereceginiz ana kadar dunyayi sirtiniza alip tasiyabilecek guce ulasacaginiz ana kadar... Turkiye’deki devlet yapisi olcusune gore butun anaysal muesseselerdeki guc ve kuvveti cephenize cekebileceginiz ana kadar her adim erken sayilir...

Gulen’in vaazlari bu sekilde devam ediyor. Gulen’in Pensilvanyanin dogusunda bir malikanesi var. USA’nin kendisine destegi oldugu soyleniyor. Bunu iddia edenler, USA’dan oturma izni almis olmasina ve savunmasi icin iki eski CIA calisani George Fidas ve Graham Fuller ile Amerika’nin eski Turkiye buyukelcisi Morton Abromowitz’in destek mektubu yazmasina bagliyorlar.

Fethullah Gulen icin oldukcu ikna edici yerli yabanci kaynaklar var. Gulen hareketinden ayrilanlarin taniklilari, Fethullah Gulen hareketinin AKP ‘yi destekleyerek ve kadrolasmalar yolu ile Turkiye Islam devleti kurma pesinde oldugunu ortaya koyuyor.
Bunlar iddialar ve gorunen olaylar. Iddialarin dogru olup olmadigi, manipule edilip edilmedigi subjektif bir konu, herkes kendi yorumunu kendince yapmakta serbestttir.

Bugun’e kadar bu grupda boylesine hassas bir konuya dokunmakdan sakinmisdim.Son gonderdigim mesajdaki yarim aciklamaya aklim takilincaya kadar.
Siyasi Islam, planlananlara gore besinci asamaya kadar ilerlemistir. Geride ne kadar asama kaldigi belli degil, cok fazla kaldigini da zannetmiyorum. Onlerindeki tek buyuk engelin laik Turk Silahli Kuvvetleri mensuplari ve laik Turkiye vatandaslari oldugu ortada. Dedigim gibi cok hassas bir konu, sadece siyasi islamin, iyi yada kotu, neyi hedefledigini ortaya sermek istedim. Dindar vatandaslari , AKP’ye oy veren yada vermeyen hic kimseyi hedef almak degil amacim.
Sadece, farkina varmayanlar icin,laik duzen karsiti bir hareketin varligindan kendilerini haberdar etmek amacini gutmemdir. Bu gerginlesmenin, kamplasmaya ve olasi bir ic catismaya yol acabilecegi uzak bir ihtimal sayilmaz.

Yapilmasi gereken, uluslarasi projelerin uzantilarina alet olunup olunmayacagininin muhasebesini yapmak ve ulusal birlik konusunda yara acmamak olmalidir.
Laik duzenin yaninda mi yoksa karsisinda mi olundugunun muhakemesinin yapilma zamanidir diye dusunuyorum.
Selamlar,
Ergun Citlak

VOX POPULI

24.Mart.2009 da yazildi

Son gunlerde gonderilen yazismalarin azligindan faydalanarak , Turkiye’yi ilgilendiren bir kac gelismenin altini cizmek istiyorum.AKP hukumetinin, uluslarasi iliskilerinde danisman gorevi yapan ve dis politikasini belirleyen Prof.Davudoglu gecenlerde, icinde bulundugumuz 2009 senesi icerisinde bolgede yasanacak secimlerin,ulkemizi ve bolge siyasetini onemli olcude etkileyebecek domino sonuclarindan bahsetti.Hatta 10 subat Israil secimlerinin sonucunu yanlis tarafa dusen ilk domino tasi olarak degerlendirdi. Diger onemli taslar Lubnan, Filistin ve Iran’daki secimlerdir. Gozlemleri cok dogrudur, taslarin yanlis tarafa dusmesi bolgede gerginliklere yeni boyutlar getirebilecektir. Bende bunu daha onceki mesajimda, olusan paktlarin ucuncu dunya savasina bile yol acabilecegini sizlere buradan duyurmustum.Israilin 27 aralik 2008’de baslattigi " dokme kursun" harekatinin her iki tarafda asiri sag ve siyasi dini partilerine yarayacaginin da altinida cizmisdim. "Dokme kursun" Israil cephesinde sag sahin partisi "Likud" a27 sandelye kazandirdi, ultra-ortodoks sag ve dini partiler " Evimiz Israil" ve "Shas" 15 ve 11 sandelye kazandilar. Isci partisi ise hezimet bir sonuc aldi. 120 sandelyeli knesset’de Likud asiri sag ve dini partilerle koalisyon hukumeti kurmak zorunda. Basbakan Netanyahu, basbakan yardimci ultraortodoks A.Liebermann oluken, ic isleri ve egitim gibi bakanliklar asiri ve dini partilere gidecektir. Netanyahu ne iki tarafli devletden, ne dogu kudusu Filistinli'lere birakmakdan nede Bati seria’daki kolonilerin genislememesi politikalrina taraf olmayacagini secimlerden once lanse etmisdi.Avigdor Liebermann’i daha onceki mesaajlarimda anlatmisdim. O’na kalsa yarin Iran’in nukleer santralleri bombalanacak ve Lubnan’a girilecektir. Filistin cephesinde ise, "Dokme Kursun"laik "El Fetih" orgutunu gozden dusurmus, Hamas’in yildizini parlatmistir. Artik Filistin’de Hamas , filistinlilerin gozunde davayi ustlenmelidir.Hamas’in cozumu ise cozumsuzlukdur. Israil’i isgal gucu olarak gormektedir ve tanimamaktadir. Israil’in koalisyon hukumetide Hmas’i terorist orgut olarak tanimakdadir. Direk olarak konusmalaardan yana olmayacakdir. Evet Israil secimleri yanlis tarafa dusen ilk domino tasi olmustur.Netanyahu koalisyon hukumeti guven oyu alir almaz, Iran, Filistin,Lubnan konusunda hareke gececektir.Israil’in yumusak siyasi kanadinda dahi, nukleer guce ulasmak isteyen Iran bir numarali tehdid olarak algilanmaktadir.Bir cok kez siyasi ve askeri yetkililer, buna musaade etmeyecegini, gerekirse tek basina bu santralleri bombalayacagini acikca soylemislerdir.Avignor Liebermann gibi bir sahinin ne dedigini arastirmaya bile gerek yok. Onun cozumu, Iran’in derhal bombalanmasi. Israil’in bunu tek basina gerceklestirebilecek kapasitisi olup olmadigini son mesajimda irdelemistim.Israil boyle bir saldiriya kalkmadan once, USA, NATO’nun isbirligini arkasina almak zorunda. Suriye, Hizbullah ve Hamas’dan gelebilecek tehdidlerin onlemini almak zorundadir. Ancak , Obama’nin Iran’a diplomatik cozum yolu onermesi,Israil hukumetinin simdilik harekete gecmesini onleyecektir. Mossad ve bazi batili haber alma orgutleri Iran’in 2009 sonunda yada 2010 basinda nukleer bomba uretme kapasitesine ulasabilecegini dusunmektedir.Zaman Israil icin daralmaktadir, her gecen tik tak sinirleri germektedir.Obama, diplomatik acilim ile Iran’i nukleer santral projesinden vazgecirmek yoluna basvurmustur.Bu acilim, USA’yi acmazdan cikarmak amacini guttugu gibi, olasi bir saldiri oncesi tum ihtimallerin tuketildigini kamuoyunu ikna etmek acisindan da onemlidir. Obama, 2008 haziraninda, demokratlarin adayi omayi garantiledikten sonra , USA’daki pro-israil lobisine, Israil’in dost ulke oldugunu, guvenligini hic bir sekilde tehlikeye atmayacagini, Iran’in nukleer bomba uretebilecek kapasiteye ulasmasina musaade etmeyecegini, bunun icin diplomatik cozumlerin denenecegini ama askeri cozumunde masada olacaginin sozunu verdi.Belki farkinda olmadik, ama 2005’in ikinci yarasindan itibaren butun dunya sessizce Iran harekatina kitlenmis vaziyette idi. Ilk prova, Israil’in 2006 Lubnan harekatinda gerceklesti.Ancak, Hizbullah’in hesap edimeyen direnisi, Suriye ve Lubnan idarelerinin tarafsiz kalmasi, savasin bolgeye ve dolayisi ile Iraan’a yayilmasini engelledi.Ikinci provakasyon, yine Israil tarafindan Gazze Seridine yapilan dozaji yuksek harekatta yasandi. Israil’in katliama varan saldirisinin gizli hesabi, Hizbullah’in(Iran’in) provoke edilmesi idi.Israil katliama varan siddeti ile, Hizbullah’in kendi kamuoyundan gelen baski ile Israil’e saldiri duzenleyebilecegini hesap edmisti. Boylece Suriye , Lubnan ve Iran’inda silahli catismaya sureklenmesi hedef alinmisdi. Israil, Gazze harekatindan once, Lubnan’in isgali ve Suriye’ya karsi ucuncu bir cephenin acilmasi tatbikatlarini gerceklestirdi. Beklenen buydu ve Israil askeri liderleri bunu ima eden aciklamalarda ve tehdidlere bulundular. Lubnan devletini, Hizbullah’dan gelecek saldirilara karsi onceden uyardilar.Bu tehdidlerde, Hizbullah’dan gelecek herhangi bir saldiri Lubnan’dan gelmis kabul edilecek idi.Boyle bir durumda,sadece Hizbullah’i hedef almak yerine tum Lubnan cezalandirilacakdi. Zira, Hizbullah , koalisyon hukumetinin ortagi idi. Lubnan Ulusal Savunma Deklerasyonu ortaklarindan idi. 17 mart2009 Israil genel Kurmay baskani Gabi Ashkenazi, US ust diplomatlari ile yapilan toplantida "Israil nukleer bir Iran ile birlikte yasayamaz, askeri guc ile vurulmasi ulkenin gelecegi icin onemlidir" aciklamsini yapti.Ayni sekilde, bu tehdid karsisinda hazirliklarini yaptiklarini, karari hukemet verecektir dedi. Israil, Recep Erdogan Hukumetini 2005 yilindan itibaren kullanmaktadir.Suriye ile arabulucuk gorevini yurutmesi bolge barisi adina degil, bol yonet doktrini adina taktik bir acilimdir.Amac Suriye’nin Iran cephesinden uzaklastirmaktir. O gunku sartlarda Suriye’nin Iran-Hizbullah cizgisinden ayrilmasini ve Israil ile baris gorusmelerini baslatmasina Israil hukumeti istemekle birlikte, inanmamakta idi.Gazze harekati oncesi oyalama ve yaniltma taktigi cercevesinde Erdogan ve cevresinin iyi niyetinden faydalanilmistir.Erdogan’in kizginligi da bundan kaynaklanmaktadir.Israil’in ana dis politikasi Iran’in bolgedeki siyasi gucunun torpulenmesidir.Bunun icin PJAK’in , Kurtlerin organize edilmesi gerekiyorsa yapacakdir yada yapmakdadir. Hizbullah’in, Hamas’in askeri yollardan bertaraf edilmesini deneyecegi gibi, karsit siyasi gruplarinin olusmasini da destekleyecekdir. Suudi Arabistan’in yaptigi gibi Lubnan’da Hizbullah’in karsisina sii ancak lubnan milliyetcisi gruplar cikarilmakta desteklenmektedir.Ayni yontem Gazze’de Hamas’a karsida tezgahlanmaktadir.Cunku bu gruplarin finans destegi Suudilerden saglanmaktadir.Zaman zaman, Israil bu gruplarca gonderilen provakatif roketlerle hizbullah’a ve hamas’a yoneltilmektedir.Bu acidan Iran’in bolge ulkelerinden biri ile kapismasi Israil’in arzuladigi , agzinin sularini akittigi bir durumdur. Kimin kazanacagi cok onemli degildir, iki tarafda savas sonunda zayiflayacagindan Israil her zaman kazanacakdir. Hele Iran’a ustunluk saglayabilecek NATO uyesi bir Turkiye’nin Iran ile kapismasi en iyi senaryodur. Bu konuda uyanik durmak zorundayiz. En yakin ornegi 90li yillarda laik aydinlarimiza yapilan suikastlerin, Iran baglantili oldugu soylenmis, Turk Hizbullah’inin arkasinda ima edilip Iran parmagi oldugu kamuoyuna empoze edilmeye calisilmistir.Turk Hizbullah’i sunni olup ilk asamada Lubnan Hizbullah’i ile bir benzerlik tasimamaktadir.Zaten Turk hizbullah’inin istihbarat orgutlerince PKK’ya karsi guneydogu’da savasmak adina kuruldugu bilinmektedir. Zaten Ceyhan Mumcu’da 15yil sonra Ugur Mumcu’nun elimine edilmesinin kararini CIA verdi diye aciklamalar yapti.(Ergenekon’a yikilmak istenmesine ragmen) .Iran yada diger dini rejimleri savundugum dusunulmesin, sanirim bu konuda ne dusundugumu daha once acikladim. Ancak dikkatinizi son yillarda, gerek internetde gerek medyada onumuze cikan anti-Iran mesajlara, haberlere cekmek istiyorum.Neden , Turkiye’nin laik , demokratik hukuk taraftari vatandaslari Iran ile korkutulmaya calisilmaktadir.Neden sadece Iran, neden Suudi Arabistan degil. Acaba hedeflenen, Iran’in hedef yapilmasi, komuoyunun sartlandirilmasi amacinimi guduyor. Bugun Turkiye’de bir anket yapilsa Iran buyuk bir yuzde ile, Suriye’nin, Suudi Arabistan’in onunde birinci tehdid olarak cikacakdir. Oysa Turkiye’deki laik, beseri hukuk devletinin onundeki rejim tehdidi sunni siyasi islamdan gelebilecekdir. Bence Suudi Arabistan, finans ve siyasi destegi ile Turkiye icin daha onde gelen bir sorundur.Herhalukarda ben Turkiye’de rejim degisikligine yol acabilecek bir tehdid gormuyorum.ne Iran ne suudi Arabistan buna muktedirdir.2009 senesi her acidan sikintili bir sene olacakdir. Bush’lu neocon politikalrinin dunya realpolitiginde yarattigi krizlerin disinda , insanlik pespese gelen kriz dalgalari icinde bogusmaktadir. Ekosistem krizini, dunya temel gidda maddelerinde yasanan kitlik ve fiyat artisi krizini, ham madde fiyatlarinda yasanan kriz ve petrolun 147 usd gordugu enerji krizi izlemistir.Son olarak 2007 senesinin son aylarindan itibaren finans dunyasi krizi ve bunun sonucu bugun tarihte buyuk bunalimdan sonra yasanan en buyuk ekonomik kriz izlemektedir. Butun bu krizlerin sosyal, kulturel yan etkileri toplumlari bastan asagi etkilemektedir.Ekonomik resesyon, milyonlari issizlige itmektedir. Guvensizlik ortaminda bankalar kredi musluklarini kesdi.Calisanlar para biriktirmeye calismakta ve tuketimlerini minimuma indirmeye calismaktadir.Isyerleri yeni yatirimlara girmekten kacinmaktadir.Uretim ve tuketim en alt seviyelerine dusmus, buda enflasyondan deflesyona gecme tehdidi dogurmustur.Devlet, bankalara ve stratejik sektorlere para enjekte etmekdedir. On yil once kimsenin tahmin edemeyecegi derecede liberal ve kapitalist sistemin temsilcileri, bankalari kamusallastirmaktadir. Halkin vergileri ile neoliberalleri ve sistemini kurtarmaya calismaktadir. Artan issizlik, sosyal sigortalar sistemine buyuk bir yuk olmaktadir.Saglik, emeklilik ve issizlik gibi sosyal guvence dayanismasi tehdid altina dirmistir.Bu ortamda toplum referans temel degerleri kaybetmekde, suc, aclik oranlari artmaya baslamistir. Bunlara paralel olarak yabanci ve irkcilikda artmaktadir.Ama en ilginci, emperyalist duzen ile gelismislik ve refah seviyesini yuksek tutmus ulke vatandaslari, yillardir oyleri ile neo-liberal sistemin temsilcilerini iktadarda tutmus olan halklar, serbest pazari, ozel girisimi, bireyciligi , yani kureselciligi savunmus olanlar, devletin gorevini kucultmek isteyenler, simdi ondan aman dilemektedir. Bunlari alkislamis olan UK iscileri, yabanci yatirimcilarin ulkelerine getirdigi iscileri yabanci olarak tanimlamaktadir ve devletten once UK vatandaslarina is diye isteklerde bulunabilmektedir. Ustelik gelenler yabanci degil, AB uyesi Italyan ve Portekiz vatandaslaridir. Iki yuzlu tavir degilmidi. UK ekonomik liberalizmin,kureselci sistemin kalesi olmustur.Bu sistemde palazlanan UK iscilerinin tavri iki yuzludur. Kendim ettim,kendim buldum deme asaletini, elestirisini yapamamistir. Hepsi bir anda devlet babaci kesilmislerdir. Ekonomik kriz basta bati ulkeleri olmak uzere tum dunyayi etkilemektedir.Boyle bir 2009 senesinde, Obama’li USA idaresini cok onemli siyasi , diplomatik sorunlarda beklemektedir. Kokten dincilere karsi islam dunyasinda, Bush tarafindan baslatilan savaslarin devami konusunda donum noktasina gelinmistir. Cunku, Rusya’nin yukselen tehdidi, Obama’ya izlenecek strateji konusunda guc bir karar almaya zorlamaktadir. USA idaresi bir acmaz karsisindadir, kotunun iyisini secmek , hesap etmek durumunda kalmistir. Obama’nin sabah uyandiginda en cok duymak istedegi haber, Iran’da gece boyunca bir rejim degisikliginin yasandigi, pro-usa bir hukumetin molla rejimini yiktigi haberi olacagindan adim gibi eminim. Ama bu dedigimiz gibi su an icin bir dustur.Iran,USA’nin icinde bulundugu acmazin anahtar ulkesidir. Iran’in, Misir ve S.Arabistan gibi client-state oldugu bir ortam, USA’nin 21yuzyil boyunca belki de tek super gucu olarak devamini saglayacak onemli bir baslangictir. Hernekdar USA bugun dunyanin supergucu olsada , inis egilimindedir.Pax-amerika idealleri icinde, USA’nin bugun cozmek zorunda oldugu iki tehdid ( ekonomik kriz haricinde) sunlardir.1.Yukselen Rusya Imparatorlugundan gelebilecek orta vadedeki tehdid2. Islam dunyasinda baslatilmis olan savaslardan en az zararla cikabilmek, Iran’in nukleer tehdidini onleyebilmektir.Bugun Obama’nin onundeki en onemli iki konu budur. Bunun cozumlerri su sekilde olabilir.
Rusya tehdidi, oncelikli tehdid olarak kabul edilirse, Rusya’nin izolasyonu politiklari izlenmesi gerekmektedir. Rusya kara ulkesidir, askeri gucu kara gucudur. Baltik, Karadeniz, Japon ve Kamcatka deniz yollari ile abluka altina alinabilecektir.USA bunun gerceklestirebilecek potansiyele sahipdir.Ancak bunun icin elindeki asker sayisini artirmak zorundadir. Irak ve Afganistan’dan oncelikli olmak uzere cekecegi askeri guclerini yeniden konuslandirmak durumundadir.
Bu muhtemel gozuksede, Rusya’nin dunya sahnesi uzerinde, antiamerikan muhaliflere siyasi-silah destegi vermesi gibi, soguk savas donemi karsi taktikleri, USA’yi ozellikle ortadogu’da cok zor durumda birakacaktir. Ornegin Rusya, Iran, Suriye ve Hizbullah’a ve hatta Taliban’a silah yardiminda bulanabilecektir.Ayrica Pakistan ve Turkiye gibi ulkelerde kargasa ortami dogurabilecek , Avrupa’ya enerji kaynaklari ile baski kurabilecek kapasitedir. Boyle bir USA ablukasina, Almanya basta olmak uzere Avrupa ulkelerinden destek konusunda cekimserlik gozlenebilecektir. Bu olasiliklar USA idaresi icin hicde istenen bir durum olmayacakdir.
2.Obama’nin ikinci opsiyonu Irak ve Afganistan’da baslatilanlari bitirmek, Iran’i dogru yola cekme calismalari olur. Bunun icin yeterli askeri kaynak ayirabilecek guce sahiptir.Irak’dan suratle askerleri cekip, Afganistan’a gonderebilir. NATO muttefiklerinden de daha fazla asker gonderilmesini isteyebilir. Irak’in ic guvenliginin saglanmasi icin komsu ulkelerin desteginin yaninda sorunsuz bir Irak idaresinin birakilmasi gerekmektedir.Bunun olumsuz tarafi , Rusya’nin nufuzunun ortaasya ve avrupa uzerinde artmasina seyirci kalmak durumunda kalinmasi olacakdir. Rusya bes yada on yil icerisinde, Medvedev doktrini (5 madde ile acikladi) cercevesinde eski sovyetler birliginde yerini saglamlastirabilecekdir.Obama su ana kadar Irak’dan askerlerin cekilmesini ve Afganistana sevkedilmesine karar verdi. NATO ulkelerinden Afganistan’a daha cok asker gonderilmesini istemeside hangi sikka agirlik verdigini gosteriyor.Afganistan’da savasin kazanilabilmesi icin USA’nin Rusya’ya ihtiyaci vardir. Cunku Afganistan’da taliban onemli lojistik yollarini eline gecirmistir.Karachi limanindan SWAT vadisi yolu ile Aganistan icerisindeki askerlere lojistik destek veren guzergah Taliban’in kontrolune gecmistir.Kirgizistan , USA ussunun bosaltilmasina karar verdi. Afganistan’daki savasin devami icin Ruslarin kara ve demiryollarindan bu gecisi izin vermesi gerekmektedir. Bu izinin karsiliginda da Rusya’ya bir odun verilecegi kesin.Diger bir opsiyonda Iran ile diplomatik bir anlsmaya varilmasi gerekmektedir.Nukleer santraller konusuna Iran’in atacagi olumlu bir karar Israil’in saldirisini erteleyecegi gibi , Irak’in bosaltilmasi ile meydana gelecek boslukta Iran’in Irak huumetine destegi saglanacakdir. Afganistan konusu icin Iran ile bir anlasmaya da varabilir.Taliban Iranin dogusundaki dusmanidir.Aganistan’a lojistik yol arayan NATO Iran ile sadece bu konuda da anlasmaya varabilir.Zira taliban rejimi icinde bir tehdiddir.Bunlarin karsiliginda verilecek odun, siyasi,ekonomik ambargonun kaldirilmasi olabilir. Bu diplomatik atak baslatildi. Ancak Ali Hameney USA ile anlasmaya tarafdar olmadigini aciladi.Yani Iran’in Usa’nin istedigi cizgiye gelmesi cok zor gozukuyor.Psikolojik harp taktigi olarak, Israil’in Iran hava saldirisi tehdidi bugunlerde oldukca basina yansitilacaktir. Onumuzdeki gunlerde ve secimler sonrasi planlar masaya yatirilacaktir. Iran’a askeri saldirinin olmasini istemeyenler Turkiye’nin kargasa ortamina itmeye calisacaktir. Askeri cozumu istemeyenler cephesine Abirligi ( UK ve bir kac ulke haric), Rusya, Cin, Suriye, AKP hukumeti, ulusalcilar, avrasyacilar,liberaller konabilir.Bunun karsit grubunda ise, USA,Israil, UK, NATO, S.Arabistan vs olabilir. Turkiye ve bolge uzerinde hesap yapan gucler , USA ve yandaslari, AB ve Rusya’dir. Her biri taktik ustunluk amaci ile bolgedeki farklililardan faydalanmaktadir. Ornegin PKK zaman zaman bu uc etkin guc tarafindan kullanilabilmistir.Oyleki USA-Israil ayni anda hem PKK hemde Turkiye’ye destek vermistir. Apo’nun yakalanmasi USA cephesinin bir operasyonudur.O tarihlerde AB ve Rusya’nin etkisinde olan PKK , USA guclerince Avrupa’dan cikartilmis ve Kenya’da MIT’e teslim edilmistir. PKK son zamanlarda Turkiye’deki etkinlikleri icin USA’dan destek istemis olmasina karsinbunda basarili olamamistir. Gorunen o ki, USA ve Israil PKK’yi desteklemeyecekdir.Turkiye buyuk bir ihtimalle bu konu uzerinde pazarlik yapmis olmali.USA’ya ne vaad verildigi su an icin bilinmemekte. Belki Irak’in ic guvenligi icin guvenceler verilmis olabilir, yada Iran sorunu konusunda isbirligi sozu verilmis belkide sadece Afganistan’a 1000 asker daha gonderilmesi sozu ile bu destek alinmis olabilir.PKK destek arayisi icersindedir. Rusya yada AB den destek alamamasi durumunda dagilmasi cok uzun surmeyecekdir. Diger onemli bir konu, Bill Clinton gibi demokrat olan Obama, onun gibi laik bir Turkiye’yi destekleyecekdir. AKP hukumeti ile bolge konularinda zemin bulamamasi durumunda bu degisim icin calisacakdir. USA ve Rusya , Turkiye’nin Abirligine girerek, pasif bir guc durumunda bulunan rakip AB’nin guclenmesine musaade etmeyecektir. USA oyle gozuksede , bunu endirek sekilde engelleyecekdir.Zaten, bunu gonullu olarak yapmakta olan bir cok AB uyesi vardir. Ayni sekilde Rusya ve USA’da Turkiye’i kendi tarafina cekmek yada tarafsiz kalmasini saglamak icin ugrasacakdir. Turkiye’nin tarafsiz kalmasi Rusya ve Iran’a yaramaktadir.Taraflar boyle mevzilendirildiginde, son gunlerdeki Rusya-Turkiye , Turkiye-Iran-Suriye yakinlasmalarina anlam verebilmekteyiz. Ayni sekilde Iran tehdidinin medyada daha cok yer almasi, Iran karsitligin Turk kamuoyuna enjekte edilmeye calisilmasi psikolojik harp uygulamalaridir. Turkiye ile Iran arasinda kasr-i sirinden(1639) itibaren bir savas yasanmamisitir.Iran’in rejimini Turkiye’ye ihrac edebilecegi , cogunlugu sunni bir ulkede mumkun oldugunu dusunmemekteyim.Bu tehdid Iran’dan degil Wahhabi Suudi Arabistan’dan gelmesi olasiligi cok daha yuksektir. Turkiye’deki siyasi islamin destekcileri arasinda, Iran’a karsi sunni bi cephe olusturmaya calisan, Vahhabiligi ithal etmek isteyen Suudi Arabistan’dir. Rabita olaylarini ve Almanya’da ki ve Turkiyedeki radikal ve siyasi islami gruplara yapilan Suudi yardimini unutmayin. Ayni Suudi Arabistan, Bosna’da, Kafkaslarda, Orta Asya’da, Sincan Uygurda , Pakistan’da Afganistanda bu gruplara yardim etmekde, Al Kaide’leri ayakta tutabilmektedir.Onumuzdeki domina taslari 7 haziran Lubnan , 12 haziran Iran, Agustos Aganistan ve 29 mart Turkiye secimleridir.Lubnan’daki haziran secimlerinde meclisin 128 sandelyesi dagitilacak.Hristiyan ve Musluman grplarin alacaklari sandelyeler domino tasinin nereye dusecegini gosterecek. 14 mart birliginin sandalyeleri yada Hizbullah’in oturacagi sandelye sayilari dusentarafi belirleyecek.Iran secimleri reformistlerin kazanmasi arzulanirken, Ahmedinejatin bir dort yil daha gorevde kalacagi kesin gibi gozukuyor.Bu durumda tas Israil secimleri gibi ayni tarafa dusecek. Israil ve USAnin savas cozumu masadadir.Ocak ayinda CIA baskani Michael Hayden ve Ulusal Istihbarat Baskani Michael Mcconnel , Iran ayni sekilde devam ederse, bu yolun sonunda nukleer bombaya ulasacakdir dediler. Ayni sekilde son zamanlarda Israil’in Iran’i Turkiye uzerinden bombalayacagina dair haberler cikmakda.Hepsi psikolojik harp taktikleri olabilir. Ama Israil’in yeni secilen sahinlerle her pahasina Iran’i durdurmak isteyecegi kesin.Obama’nin onundeki acmazlar icin karar vermek durumunda.Rusya’yi kontrol etmek isterse Irak’i ve Aganistan’i terkedip kendi haline birakmak zorunda. Yoksa, tum gucunu Afganistan ve Pakistan’a vermek zorunda , yoksa Taliban savasi kazanmak uzere. Taliban’in ilimli gruplari ile Irak’da oldugu gibi anlasmayada varmaya calisacakdir. Nukleer Iran tehdidini engellemek zorundadir.Once diplomatik yolu deneyecekdir.Yoksa, Israil bu isi kendi basina halletmeye kalkacakdir.Insanlik tarihinin ilk yerlesim beldesinin turkiye’de oldugunu biliyormuydunuz. Bundan 11000 yil once, avcilik yapan ve meyve toplayarak gocen insanlardan bir grup, yerlesik hayata gecmeye karar verdi. Binalar ve heykeller uretti. Bu insanlik tarihinde bir ilk idi.Bu neolitik donem insanlarinin yerlesik hayata gecmeye karar verdigi yer Urfa yakinlarindaki Gobekli Tepe beldesidir. Gobekli Tepe, hem Catalhoyuk hemde Uruk gibi yerlesimlerinden cok daha eskidir.Yerlesik hayata gecis ile yeni siniflar dogdu. Duvar ustalari, sanaatkar, zanaatkar ve dini siniflarin temeli bu sekilde atilmis oluyordu. Bu yeni duzende yeni siniflar toplumu ve toplum icerisindeki hiyerarsik duzeni belirledi. Zamanla yonetici siniflar ortaya cikdi. Iste 11000 yil once "Gobekli Tepe’den baslayan bu yeni duzen zamanla evrimleserek bugunku duzene ulasdi.29 Mart’da 11.000 yil once baslayan duzenin devami olarak yonetici siniflari sececegiz.Secimler halklarin sadece sandik basina gidip oy pusulalarini kullandigi bir gun olarak gorulmemeli. Cunku o kagit pusulalari sandiktan ya guvercin yada kursun olarak cikmaktadir.O yuzden 29 martda oylarimizi kullanirken kagitlarin kursuna mi, guvercine mi donusmesini istedigimizden emin olarak delikten birakalim.Son vermeden once, secimlerle ilgili bir bilgi vermek istiyorum.Gecen hafta El Salvador’da secimler yapildi.Secimlerden FMLN zaferle cikdi.(Ulusal Kurtulus icin Farabundo Marti Cephesi).El Salvador’da oldugu gibi Latin Amerika’da sol partiler secimleri kazanirken,eski gerillalarda hukumetlerde gorev almaktadir.Ornegin Arjantin’de Rafael Bielsa,Carlos Dante, Patrcia Narvaja Brezilya: Maocu Dilma Roussef, Jose Dirceu EL Salvador: Baskan yardimcis Salvador Sanchez Ceren , Guatamela: Baskan Alvaro Colom , Nikaragua: Baskan Daniel Ortega (Sanidinista), Uruguay: baskan Tabare Vazquez(ex-Tupamaros), Venezuela (Ali Rodriguez, Teodoro Pettkof)Hepsi ex gerilla uyeleri. Yani zamaninda haksizliga karsi eline silah alip kirsalda yada sehirlerde teror estirmis kisiler, hepsi birer Che Guevara. Zamanla silahi terk etmisler, oy pusulalarini eline almislar. Guney Amerika ulkelerinde bir degisim bir tepki yasanmakta. USAnin yorungesinde kalan ulkeler bir elin parmagini gecmiyor. Izledikleri siyaset ulusal devletci. Guney Amerika secim sonuclari USA’ya guclu bir muhalefet ortami ortaya cikarmakta. Butun bunlarin USA’nin inis egiliminde oldugunun gostergesi. Rusya ve Iran acmazlarinda, Guney Amerikayi’da goz onunde bulundurmak zorunda. Cunku butun bu ulkeler iki kutuplu bir duzeni gundeme sokabilecektir.Saglicakla kalin,Ergun Citlak

martes, 3 de febrero de 2009










Birinci yuzyilda dunyada yaklasik 200milyon insanin yasadigi hesaplanmis.Birinci yuzyildan gunumuze degin, dunya nufusu, kanli savaslara ve buyuk olumlere yol acan felaketlere ragmen giderek artan oranlarda katlanmaktadi. Oyleki 1830 yilinda, dunya nufusu bir milyara ulasmistir. Iki milyara ulasmasi sadece bir yuzyil surmus, 1930 yilinda iki milyara ulasmisiz. Yani bu 100yillik sure icerisinde, insanoglu bir milyar kisi artmis.
Uc milyara ne zaman ulasmisiz?
1960 senesinde, sadece 30 yil gecmis.

4 milyara ise sadece 15 yil sonra 1975 senesinde ulasilmis. Buyume,bas dondurucu hizda devam etmisdir. Cunku, 5 milyara ulasilmasi , bu sefer sadece 12 yil surmus.Dunya nufusu 1987 yilinda , benim mezun oldugum sene, 5 milyar olmus.
1997/1998 senesinde nihayet 6milyara ulasmis.Bu sefer daha da hizli olarak, 10 yillik zaman araligi ile yeni bir nufus patlamasi rekoru kirilmistir.

Bugun , herhalde 6,8 milyar civarindayiz.7 milyari, kabaca 2010 senesinde gormemiz mumkun. Bu buyume hizi baz alinarak yapilan hesaplamalar 2025 senesinde yaklasik 8,5 milyar, 2050 senesinde yaklasik 10 milyar , 2150 senesinde yaklasik 12,5 milyar olacagimizi ongoruyor.

(Bazi kaynaklarda, bu sayilar farkli gosteriliyor.Ben,en guvenli oldugunu dusundugum kaynagi kullandim)

Nufus artisindaki ivme farkliliklarinin bilimsel aciklamasini yapacak pozisyonda degilim. Ancak, nispeten dunya capinda savaslarin az goruldugu, baska bir degisle baris hukum surdugu yillarda, olumlerin sayisinin daha az olmasindan nufus oranlarinda, goreceli bir artis yasandigini dusunuyorum.
Ayni sekilde, teknolijik ve bilim gelisdikce, savas disindaki olumlerde de bir azalma olacagi mantikli gozukuyor.Son yillardaki artis hizinin yavaslamasinda, ozellikle ucuncu dunya ulkelerinde uygulanan, dogum kontrol mekanizmalarini iceren kampanyalarin olumlu bir etkisi olmustur.Ama en cokda, yoksulluk ve hastaliklarla mucadele etmekde ekonomik, teknolijik ve tibbi imkanlardan yoksun olan ucuncu dunya ulkelerinde yasanan toplu olumlerin etkisi olmustur.

Avrupa’da 1650 senesinde ortalama omur suresi sadece 30 yil iken, saglik alanindaki gelismelerle, bu ortalama omur suresi 1968 senesinde 53 yas, 1990 senesinde 66 yasa yukselmis.

Zamaninda US baskan yardimcisi olan, Al Gore soyle demis:” Insanoglunun 2 milyara ulasmasi icin 10.000 jenerasyonun gecmesi gerekmis.Oysa dogdugum gunden itibaren gecen 46 yilda insanoglu 3 milyardan 6 milyara gecmis.”

Dunya nufusu senede yaklasik 90 milyon artmakta. Yani hersene bir bucuk Turkiye dogmakta.

Dunya nufusundaki artis homojen bir artis degildir. Ornegin Avrupa her gecen sene, daha az ve yasli olurken, ucuncu dunya ulkeleri her gecen gun daha kalabalik ve genc olmaktadir. En hizli artis , senelik yuzde 3 orani ile Afrikada. Onu 2,1 ile Guney Amerika ve 2 ile Asya izlemekte. Avrupa 0,2 , Kuzey Amerika ise 0,8 oranlarinda. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki artislar da, buyuk bir oranda alinan gocmenler sayesinde olmakta.Ornegin bugun Ispanya nufusu artmaktadir, sebebi yabancilardir.Avrupa’nin goc almayacagini varsaysak, 2050 yilinda, nufus yasliligindan , calisma kollarinda buyuk bir eksiklik duyulacak, ekonomisi cokecekdir.Bugun calisan uc kisi,bir emeklinin masraflarini karsilamaktadir.

Ulke bazinda, ornek olarak buldugum yaklasik senelik artislarida soyle:
Uganda yuzde 3,4, Banglades yuzde 2,6, USA yuzde 0,7 , Hollanda ve Japonya yuzde 0,4. Buradanda goruldugu uzere gelismis ulkelerde nufus artisi cok dusukdur.
Nufus yogunlugu da,ulkeler gore homojen degildir.Asya yogunlugun en fazla oldugu kita.

Tabii butun bu numaralar bazi gerceleri ortaya koyuyor. Giderek dahada kalabaliklasan ucuncu dunya ulkeleri, bir tarafdan ulkenin daha da fakirlesmesine yol acmaktadir.Artan nufus ile, ustesinden gelinmeyi bekleyen makro sorunlar daha da artmaktadir. Daha cok okul, daha cok doktor,daha cok hastahane, daha cok ilac,daha cok is, daha cok yemek ,daha cok enerji ve su vs gerekmektedir.
Ulkelerin genelde kit olan dogal kaynaklarindan elde edilen gelir, artan nufusun getirdigi bu ihtyaclari karsilayamama durumuna dusmektedir.
Ulke IMF yada ozel yollardan verilen kredilerle , kisir bir dongu halinde bu sefalete omur boyu mahkum olmaktadir.Artan nufus,her gecen sene deligin daha da buyumesine yol acmaktadir.
Egitim, saglik, yiyecek ve altyapi gibi onemli yasamsal sorunlar icin ayrilabilecek para artan nufusa hizmet goturmeye her sefer daha da yetersiz kaldigindan olumlerde onemli artislar gorulmektedir. Yasanan aclik ve yokluk, buyuk yerlesim yerlerinde suc oranlarini da artirmaktadir.Orta siniflarin yasadigi semtlerde sehir gerillalari, gansgester organizasyonlari filizlenebilmektedir.
Devletin, yasama,yurutme ve yargi birimlerinde yolsuzluklar salgin bir hastalik gibi yayilmaktadir.Devlet, vatandaslarina karsi yerine getirmekle sorumlu oldugu, temel ihtiyaclari saglayamama durumuna dusmektedir.Ne egitim, ne saglik, ne guvenlik ....

Turkiye’deki gibi,siniflar arasinda hatiri sayilir ekonomik farkliliklarinin yasandigi sehirlerde, bu insanlar celiskileri yada caresizliklerini ve isyanlarini, asiri uc siyasi soylemlerle ifade etmeye itilmektedir. Buda, genellikle ya siyasi islam yada asiri sol tavir ile vucut bulmaktadir. Hatta bolgeler arasindaki ekonomik seviye farki, bolgesel , etnik ayrimciligi koruklemektedir.






1994 senesinde AIDS den olenlerin sayisi 1,5 milyondur. Afrika ve yoksul Asya uklerinde, AIDs hizla yayilmis, yuksek oranda olumlere sebebiyet vermistir.Ornegin bir arastirmaya gore Uganda’da AIDs den kaynaklanan olumler olmasa, ortalama yasam suresi 2010 senesi icin 59 yil olabilecekken, bu AIDs yuzunden 32 olmustur. Áfrika ulkelerindeki hamile kadinlarin, ucte birinin HIV virusu tasidigi soylenmektedir.HIV virusu sinir tanimamaktadir. Onlem alinmaz ise bu sayi giderek artabilecektir.


Artan nufusun diger bir etkisi su ve yiyecek kaynaklarinin azalmasina sebep olmasidir. Basli basina incelenecekbir konu olmakla birlikte, yiyecek(tahil urunleri) bugun, maalesef jeopolitik bir silah olarak kullanilmaktadir. Siyasi yaptirim saglamak adina, tahil urunleri zaman zaman, bir ulke tarafindan diger stratejik rakip ulkelere boyun egdirme araci olarak kullanilmaktadir.

Orman alanlarinin azalmasi, erozyonlar, kuresel isinmanin dogurdugu olumsuz ekolojik sartlarin, nufus uzerinde nasil bir negatif etki yarattigini her gun medyadan ogreniyoruz.


Gelismis ulkelerle , ucuncu dunya ulkeleri arasindaki bu yasam standarti farkiligi, baska bir ifade ile “Kuzey” ile “Guney” arasindaki farklilik, insanlarin
goc akislarinin yonunu de belirlemistir. Fakir guneyden, zengin kuzeye milyonlarin gocu, bu sefalet sartlari ile baslamistir. Avrupa ve Kuzey Amerika umut olmustur, guneyli aclarin kuzeye yolculugu, umuda yolculuk olmustur.Afrikalilarin kuzey gocu, sadece daha iyi maddi imkanlara kavusmak adina degildir.Cogu kez bir olum kalim savasidir.Goc etmezse, ya ic savaslardan yada hastalik veyahut aclikdan olecektir.

Avrupa ve USA, olum ve sefaletten kacanlari hayali sinirlarla durduramadigindan, Israil’in yaptigi gibi, Meksika sinirinda duvarlar ormek zorunda kalmistir. Ispanya ve Italya kara afrikanin, Avrupa’ya sicrama tahtalaridir.Yunanistan ve Turkiye ise, Asyalilarin umut yolculugunun son duragidir.
Ispanya, Afrika kitasindaki Ceuta ve Melilla topraklarina 4 metreyi bulan setler cekmistir.Setin hemen arkasindaki tepelerde yuzlerce degisik ulkeden Afrikali sanslarini denemek icin sabirla beklemektedir.Ispanyol televizyonunda bir cok haber ve roportaj seyrettigimden biliyorum. Bu insanlar, Saharanin guneyinden yuruyerek gelmis insanlar, bir cogu colun kizgin kumlarina yigilip devam edememis, kalan saglar ise inatci, dayanikli,inancli afrikalilar. Onlari dort metrelik setlerin durdurmasi beklenemez.Zaman zaman , setlere yuzer kisilik gruplar halinde saldiriyorlar.Ellerine eldiven gibi kumas parcalari sarmislar, bunu sadece dikenli tellerden korunmak icin degil, tellerin dikenlerinin ellerine saplanip, yolundan etmemesi icin kullaniyorlar. Karsi tarafa gecenlerin elleri , dikenli teller yuzunden kan revan icerisinde. Karsiya gecemeyen bir grupla, saklandiklari ormanlik alanda, bir roportaj yapmislardi.Kamerún, Senegal, Gine Bissau’lu vs, her milletden adam vardi.Bu yurekli adamlar, geriye donmemiz mumkun degil, donersek ya aclikdan olecegiz ya hastalikdan diyorlardi. Umut yolculugunda olmeyi tercih ediyorlardi.En azindan burada bir umutlari vardi,geride biraktiklari ulkelerde kendisinin yada ailesinin kalmis olmasi durumunda, yasama sansi olduguna inanmiyorlardi.
Ilk firsatta tekrar set’i asmayi deneyeceklerdi.Taktikleri, dogadaki canlilarin taktikleriydi. Hani kucuk baliklar, bir araya gelip , dusmanlarina karsi, savunma adina icgudusel olarak kocaman baliktan bir yumak olusturlar ya, onun gibi. Yada , zebralarin timsahlarla dolu nehri, topluca gecmelerindeki savuma icgudusunde oldugu gibi. Arada kurban veriliyordu ama, timsahlar kurban ile ugrasirken digerleri nehirin karsi kiyisina ulasabilmekte idi.
Bu kara derili afrikalilarda ayni seyi soyluyorlardi.Sete hep birlikte saldiracaklardi, sinir polisi en yakindakini yakalamaya calisirken, digerlerinin kacma ihtimali vardi.Barcelona yada Real Madrid’in maclarinin oldugu gece saatleri, gecis icin en uygun andi.Sinir timsahlarinin, mac boyunca karinlari tokdu. Gecmek icin bekleyen zebralari pek takip etmiyorlardi.Butun dikkatlerini, o 90 dakika boyunca, her an atilacak gole veriyorlardi.

Bu, Avrupa’ya kacan kara gocmenlerin, kara yolunun hikayesi.

Asil benim parmak basmak istedigim, bizleri etkileyen deniz boyutu. Akdeniz, Avrupa ile Afrika arasinda yada Asya arasinda dogal bir engel.Bu umutsuz insanlarin umut yolculugu seruvenleri, denizleri asmakda da bir santim tereddud etmiyor.
Turkiye’den Yunanistan’a, Libya’dan Italya Lampedusa adasina yada kuzey bati afrika sahillerinden , Kanarya adalari yada Iber yarimadasina gecmenin yollarini, her zorluga ragmen asmak kararliligini ve gozupekliginide sergilemekte. Kayik diye adlandirdiklari, iptidai, ahsap teknelerde 50kisi yada 100 kisilik gruplarla, Atlantik okyonusunu gecmekden korkmamaktalar.Sadece her sene , bu kayiklarla gecerken , denizde alabora olup bogulalarin sayisi 5.000’i bulmaktadir. Olenler arasinda hamile kadinlar, cocuklar sik sik yer almakta. Kayiklarin ustu acikdir, bazen yuz kisi, sikis tikis istif olmus vaziyettedir. Birbirine sarilmis insanlar, sanslari yaver gitdi ise, idrar, kusmuk ve deniz suyunun karisimi sintinenin uzerinde oturmus vaziyette ulasiyorlar cogu zaman Kanarya adalarina.
Kayiktan cikacak gucleri yok, hipotermia’dan disleri birbirine vurmakta.Kizil hac elemanlarinin sardigi battaniyelerle , Avrupa’ya ayak basmis olmanin gururu gozlerinde okunuyor. Cesedi sahile cikarilanlar afrikali manzarasida sikca goruluyor televizyonlarda.Onceleri, Fas yada Moritanya’dan yola cikiyorlardi.Onlemlerin artirilmasi sonucu daha guneye kaydilar.Artik Senegal, hatta Gine’den yola cikmaya basladilar.Eminim bir kismi, okyonusda yolunu kaybediyor, yada bir ticaret gemisin altinda denize dokuluyorlar.Onlarin, hikayelerini hic bir zaman dinlemek sansimiz olmayacak. Uzun yollardan geldiginden, geride kalan yakinlarinin nerede olduklarini bilme, yada arastirma yapilmasini isteme imkanlarida yok. Bu olen insanlarin tek gunahlari, sanssiz bir cografyada dogmus olmalari. Baska bir cografyada dogmus olsa, bizim gibi barbaros grubuna yazi yazma imkani olabilirdi. Aksam isten cikdiginda, cocuklarini bizler gibi sarilip opebilir, iyi geceler deyip uzerlerini ortebilirdi.


Sizleri bilmem ama beni, afrikada basibos dolasan ,ac, sumuklu cocuklar etkiliyor.Yada Gazze’de, annesinin cesedi uzerinde aglayan cocuklar duygulandiriyor.
Bir seferinde sahile, sadece yuz metre mesafede alabora olan kayikdan denize dokulen,yuzme bilmeyen, kadin ve cocuklarin cesetleri sahile vurmusdu. Inanin, haberler karsisinda insanin kalbi buruluyor, nutku tutuluyor.
Olenler, sadece zayiat sayisini olusturan numaralar degil. Hepsinin bir hikayesi var. Onlarda bizim gibi, baba yada anne. Bizim gibi, geride biraktiklari anneleri var, cocuklari var. Tek sanssizliklari onlarin, biraz daha guneyde dogmus olmalari. Bizler hasbel kader sansli bir cografyada dogmusuz, aramizdaki tek fark bu. Isyanimi artiran ise, batinin iki yuzlulugu. Trilyon dolarlari batiran bankerlere, USA 900milyon dólar kamu yardimi yapabilmektedir. Sadece bu para ile , Afrika’nin bir cok hayatda kalma projesinin gerceklesebilmesi mumkun. Hic bir gelismis ulke, GSM’in yuzde birini bu ugurda harcamiyor.Oysa, bu yuzde ile Afrika insanlik ayibinin ortulmesi mumkun.
Bu, tum insanligin ayibi....


Deniz yolunda denenen diger bir alternatifde, Avrupa’ya giden ticari gemilere kacak olarak katilmaktir. Hepimizin basina, Afrika limanlarinda kacak olarak katilan gocmenler sorunu gelmistir.Yada, denizde suruklenen, icinde gocmenlerin bulundugu botlarla karsilasmisizdir.

Avrupa limanlarina ulasdigimizda, bu tur kacak yolcularin yada gocmenlerin hukuki statusu bizleri cok ugrastirmaktadir. Italya ve Yunanistan mevzuatlarini arstirma imkanim olmadi, ancak Ispanya’nin bu konudaki mevzuatlarini,calisdigim limandaki deneyimlerden de yola cikarak size aktarmak icin bu yaziya basladim. Stowaway olarak tanidigimiz bu kacak yolcu mevzuatinin Ispanya macerasi su sekilde, yasalarda ele alinmiktadir:

Kacak yolcu (stowaway), gemide sefer sirasinda ortaya cikan, gemiye gizlice ve yasal olmayan yollardan girip saklanmis kisi olarak tanimlanir. Basit tanimi bu sekilde olmakla birlikte, yukarida uzun uzun anlattigim sebeplerden dolayi gemide sefer sirasinda ortaya cikan kisilerin tanimlanmasinda yeni bir olgu ortaya cikmistir.Buda “Kacak Gocmen” yada “ Yasadisi Gocmen” tanimidir.Stowaway ile Kacak Gocmen’in hukuki tanimlamasi ve yaptirimlari Ispanya mevzuatinda farklilik tasimaktadir.Bundan 20 yil once, bilet odemeden bir ulkeden baska bir ulkeye seyahat edenler icin kullanilan “Kacak Yolcu” kavrami ile bugun sefaletten kacan “Kacak Yolcu” kavramlari arasinda derin farkliliklar vardir. Ispanya mevzuati ,20 yil once beles seyretmek isteyen yolcular icin onlemler almis iken, bugun karsilasilan, sefaletten kacan yogun insan selinin tanimlamasini yeniden yapmak zorunda kalmis, dolayisi ile yeni onlemler almistir. Bu insanlar, aclik ve ic savaslarin zorunlu bir sonucu olarak Guneyden, Kuzeye akmaktadirlar. Konu sadece bilet parasini odeyemeyecek kadar fakir olmak degil, insanlik dramidir.
Bu umut yolculugu draminin, deniz ticareti ile kesistigi bir cok noktalar olmakla birlikte (Sigorta, UN Insan Haklari ve Gocmen yasalari, C/P,SOLAS,SAR vs vs) ben Ispanya Mevzuati ile olan kesismesini, hukukcu olmadigimdan, genel hatlari ile aciklamakla yetinecegim.
Okudugum bir hukuk dergisinde bahsedildigine gore, Le Havre ve Honk-Kong limanlarinda, Stowaway Brokers’lar mevcut.Bu limanlarda, muhurlu oldugu halde, konteynerlerden kacak yolcularin cikdigi gorulmustur. Arastirmalar sonucunda, kacak yolculara muhur tedarik eden yada koparilan muhurleri profesyonelce tekrardan yapistiran gruplarin mevcudiyeti ortaya cikarilmis.
Kacak yolcu sorunu onemli bir bas agrisi oldugundan, liman kalkislari oncesi arama yapilmasi, ozel kopeklerin iz surmede kullanilmasi yada yanastigi muddetce ozel guvenlik-gozetim servislerinin kullanilmasi onlemleri, bu sorunu tamami ile cozmemistir.

1994 senesinde, Cezayir Ispanya arasinda duzenli sefer yapan bir Ro-Ro gemsinde, bir seferde 17 diger seferde 11 kacak yolcu tespit ediliyor.Bir baska seferde, gemi kaptaninin Cezayir limanindan ayrilmadan once, polise olan sikayetinin sonucunda, gemide 100 kacak yolcu yakalaniyor. Ispanyol polisi bu olaylar uzerine ,limanlarda kacak yolcu konusunda ozel duzenlemeler ve uygulamaya basliyor. Konu Skuld’un Ekim 1994 senesinde bir tamimi ile musterilerine iletiliyor.

Skuld’un 1994 senesinde yayimladigi bir duyurusunda ilginc bir davaya yer veriliyor. Bir ticaret gemisi USA’ya cuvalli kahve yuklemektedir.Yukleme esnasinda, 9 kacak yolcu, posta basina rusvet vererek, yukun arasina gizlenirler.
USA’ya varisinda ambarlar acildiginda, 75.000 USD degerindeki kahve , kacak yolcularin tuvalet ihtiyaclarini ambarda gormesi nedeni ile kullanilmaz durumdadir. Gemi Time-Charter’da oldugundan, Armator ile Kiraci arasinda , aliciya karsi kimin sorumlu olacagina dair, hukuki bir savas baslar. Sonucda, stevedor, kiracinin stevedoru oldugu kabul edildiginden, kaptanin geminin gozetiminde bir kusur islemedigi de goz onune alinip, kiraci aliciya karsi sorumlu tutuluyor. (Ayni sebebden, gemi tahliye/yuklemelerinde stevedor’un ambarlara verecegi zarardan kiraci/ alici sorumlu tutulmaktadir.Tamiri icin gecen surenin, SOF’larda yazilmasinda, zaman sayimi acisindan onem vardir. Zaman, islemeye devam eder)
Kacak yolcularin, ticari yansimalari oldugu gibi guvenlik ve cezai yansimalari da olmakta.Bildigim kadari ile Turkiye’de deklere edilmeyen kacak yolcular icin, gemiye Avustralya’da oldugu gibi agir cezalar verilmekte. Yada gecen yillarda , Malta’da yasandigi gibi, geminin girisi yasaklanabiliyor. Iki sene oncesi idi sanirim. Malta aciklarinda , uluslararasi sularda avlanan bir Ispanyol balikci teknesi yuze yakin insani ile,kotu durumdaki bir gocmen botunu kurtariyor.Kacak yolculari tekneye aliyor.Geminin, emniyet ve teknik acidan uygun olmamasindan, Malta’ya dogru hareket ediyor.Ancak, Malta idaresi, gocmenlerin cikmasini kabul etmiyor.Benzer bir durum, bu sefer bir yolcu gemisinde yasaniyor. Yolcu gemisi, Avustralya aciklarinda , karsilastigi gocmen teknesinden insanlari kurtariyor.Ayni gerekcelerle , rotasini Avustralya’ya ceviryor ve kacak yolculari birakmak istiyor.Ancak Avustralya yetkilileri, reddediyor.Uzun suren diplomatik girisimlerden ve gocmenlerin cesitli ulkelere paylastirilmasi sonucu olay cozuluyor. Buna benzer durumlar, gemilerin gocmen teknelerine yardim ederken iki kere dusunmesine sebep oluyor.Konu, sanirim IMO’da ele alindi yada hala bunun uzerine calisiyor.

Genelde tum dunyadaki uygulamalarda, ulke idaresi kacak yolcu bulunan gemileri, kacaklarin ulkelerine iade edilmesini sart kosuyor.Geminin bu masraflari karsilamasini sart kosuyor.Yada, kacaklarin geldigi gibi ayni gemi ile ulkeden ayrilmasini istiyor.

USA’da siginma hakki isteyen kacak yolcu karsisinda, US inmigration Office , gemiyi islemler boyunca dogacak masraflardan sorumlu tutmakda idi.Bu islemlerde cogu zaman 6 ay surmektedir. Bir dergideki ornege gore, 24 saat hizmet saglayan, ozel yeminli guvenlik-gozetim elemanlarinin maaslarindan, otel,saglik , tercuman , avukat ucretine kadar, 4 siginmaci icin 1993 senesinde 125.000USD odenmisdir.
Ancak yine bu dergiye gore, 1995 senesinde Federal Gocmen ve vatandaslik yasasinda yapilan bir degisiklik ile, basvurudan itibaren, basvurunun sonucunun ilanina kadar tum masraflar gocmen burosunca karsilanacaktir.Ulkesine iade edilmesi durumunda, donus ucretlerini armator karsilayacakdir.

“Kacak Yolcu” dosyasinin degisik yuzleri olabilmekte. Ispanyol bir hukuk kitabinda gordugum ornekde, 1984 senesinde “Cala de Valldemosa” gemisinde ambarda iki ceset bulunmustur.Polis incelemeleri , olenlerin iki Fas’liya ait oldugunu ve havasizlikdan oldukleri sonucuna varmistir. Buna benzer orneklerde, baca bolgesine saklanip vucudu yananlar, zincirlige saklanip , zincirin bosanmasi ile olenler, yada ambara saklanip ambarlarin ilaclanmasi ile zehirlenenlerde gorulmustur.

“Kacak Yolcu” sorunun diger bir acilimi, gemi personelinin guvenligi ve gemi emniyetinin saglanmasi konularidir. Bence , bu acilim en onemli konulardan biridir.
Kacak Yolcularin limanlarda indirilmesine izin vermeyen idareler, bazen personel sayisi kadar kacak yolcunun gemi ile psiquis yapmasini sart tutmaktadir. Benden uzak duran yilan, bin yasasin zihniyeti ile sorun gemiye yikilmaktadir.
Denizin ortasinda, gemi personelinin “Kacak Yolcular”in tehdidi ile karsi karsiya birakmaktadir. Diger onemli bir konuda, can kurtarma araclarinin istihab kapasitelerini umursamamalaridir.
Gemi can sallari yada filiklarinin belirli tasima kapasiteleri vede kumanya tasima kapasitesi mevcut iken, can yeleklerinin sayisi sinirli iken, geminin bu fazlalikla denize gonderilmesi, bence sorumsuzluktur, cozumsuzlukdur.
Problemi kendisinden uzaklastirmak zihniyetidir.

Ispanya Real Akademesi, Stowaway’i “Gemiye Yasadisi olarak binen kisi” diye tanimliyor.
Profesor Ignacio Arroyo bu tanimin yasal duzenlemelerde baz alindigini soyluyor.Stowaway’in ele alindigi mevzuat maddelerini asagidaki sekilde siralaniyor.
Bu konuyu ele alan yasal duzenleme LPDMM nin 70.maddesinin , VI. Bolum 3.paragrafinda “Stowaway tanimini soyle yapmaktadir:

Bir limandan diger bir limana ulasmak maksadi ile gemiye yasa disi yollardan binen kisidir.

LPEMM 115.2 ‘de ise “Bir Ispanyol gemisine yasal olmayan yollardan binme” tanimlamasi yapiliyor.

LPPNA yasasi 64.maddesi ise “Stowaway’i” bir hava tasidina yasadisi olarak biletsiz binip seyahat eden kisi olarak tanimliyor.


1957 Kacak yolcu konvensiyonuna gore(hala yururluge girmedi) tanimlama su sekilde:

“Bir liman bolgesinde yada limana yakin bir bolgede, Kaptan yada armatorun yada diger ilgili olabilecek kisilerin izini olmaksizin gemiye giren ve geminin o limandan ayrilmasindan sonra bulunan kisidir”.

Bask Denizcilik Fakultesi Profesorlerinden Arroyo, bu tanimlamalara dayanarak su sonuca ulasiyor. Mevzuatta gecen ”Stowaway” ile “Yasadisi Gocmen” tanimlamalari arasindaki farka dikkat cekiyor. “Boat People” da denilen siginmacilarin yada “Yasa disi gocmenlerin” statulerinin bilet parasi odemek istemeyen “kacak yolculardan” ayri tutulmasi gerektigini savunuyor.

Uuslararasi 1957 kacak yolcu konvensiyonu, (yururlukte degildir),
Gemisinde kacak yolcu tespit eden gemi kaptani, ugradigi ilk limanda kacak yolcuyu,o ulkenin ilgililerine girisi daha onceden yasaklanmadi ise teslim eder demektedir.
2.paragrafda ise O ulkenin ilgili otoriteleri kacak yolcuyu ulkesine geri gonderir demektedir.Ancak, gonderilecek ulkenin kabul etmemesi yada kacak yolcunun milliyeti tespit edilemedi ise yada kacak yolcu gonderilmemesi icin hakli nedenler sunarsa, gemiye bindigi ulke limanina yada gemide ortaya cikmasindan onceki son limana gonderilir diyor.Eger bunlarin hic biri mumkun olmaza, geminin bayrak devletine teslim edilir demektedir.
3.paragrafda ise kacak yolcunun ilgili ulkeye gonderilmesi esnasinda dogan bakim ve yolculuk masraflari armatore aitdir denmektedir.Ancak, bu gozetim masraflarinin, kacak yolcunun otoritelere teslim edilmesinden itibaren uc ayi gecmesi durumunda armator bundan sonraki masraflardan sorumlu olmaz denmektedir. Bu uc ay icerisinde olabilecek masraflar icin, kacak yolcunun gemiden alindigi ulkenin otoriteleri garanti parasini (deposit) armatorden isteyebilir demektedir.

Bu konvensiyon, icerigine olan tepkiden dolayi yeterli on ulkenin imzasini toplayamamistir.Yani su an icin gecerli bir konvensiyon degildir.

Ispanyol mevzuatlarina gelince, gemisinde kacak yolcu bulan kaptan, bu durumu gemi jurnaline ayrintilari ile yazmak zorundadir.Ayrica kacak yolcunun gemiden kacmasini onleyecek her turlu tedbiri almak zorundadir.Bir kamarada tuulmasi gibi.Ancak kacak yolcuya iyi davranilmasi mecburiyeti vardir. Uygun yatacak yer ve yemek verilmesi gibi. Dovmek gibi, fiziki yada psikolojik kotu muameleler suc teskil etmekdedir.Ornegin, kacak yolcunun kotu muameleye maruz kaldigi, bir haftayi asabilecek saglik raporu-istirahat raporu alabilecegi pozisyonlarda, gemi kaptani agir suc tanimlamasi icerisinde hareket etmis olup ona gore ceza kesilebilmektedir.
Tek basina, gemide kacak yolcunun bulunmasi bir suc teskil etmez. Kacak yolcunun ilgililere bildirilmemesi yada liman otoritelerine teslim edilenceye kadar kacak yolcuyu gemide tutmakda isteksiz davranmak, kacmasina goz yummak ,kotu davranmak suc teskil etmekdedir.

Oyleki “agir suc” kavrami icerisinde para cezasi 180.000 euroyu bulabilmektedir.Eger suc “cok agir” kategorisinde kabul edilirse, o zaman 880.000euro luk bir ceza verilebilmektedir.Bu ust limit gibi gozuksede, sucun tekrar etmesi durumunda bu miktar daha da artabilir. Mevzuatlardaki cezalarin ust limitleri bunlar, hafifletici sartlar varsa o oranda miktarlarda azalma olacaktir.
Bunun disinda , “agir suc” ktegorisinde, kaptan Ispanyol ise, ehliyetini bes seneye kadar iptal edebilmektedir.Bunun disinda , agir suc durumlarinda geminin limanin girisine, yukleme bosaltma yapmasina yada tutulmasina karar da verilebilmektedir.

Yaptirimlarin agirligi karsisinda, geminizde kacak gocmen yada yolcu tespit ettiginizde, tum ulkelerde gecerli olmakla beraber, Ispanya limanlarina geliyorsaniz, benim kanaatimce, durumu otoritelere acentaniz araciligi ile bildirmenizde fayda vardir. Ayni sekilde, stowaway’in teslim edilenceye kadar, iyi muamele gormesi ve kacmasinin onlenmesi icin gerekli tedbirlerin alinmasi onemlidir.Bunun gemi jurnaline islenmesi ve varis limaninda sunulmak uzere IMO stowaway formatinin doldurulup yetkililere teslim edilmesi gerekmektedir. Benim bulundugum limanda Senagal’e calisan Messina Line’nin bir gemisi hemen hemen her seferde bir stowaway getirmektedir. Gemi kaptani, bahsettigim sekilde prosedurleri yerine getirmekte, stowaway’lerin milliyetleri bilinmediginden limandan Stowawaylerle ayrilmaktadir.Dakar’da Senegal ilgililerine, stowaway’leri teslim etmektedir. Bildiiniz gibi, kacaklarin milliyetini belirleyecek her hangi bir dokuman yoksa, Ispanya kacaklari kabul etmiyor. Bunun disinda, kacaklar siyasi iltica talebinde bulunursa yada 18 yasindan kucuklerse, limanda alikonuyor.

Bunun disinda, Messina Line, gemi limanda bulundugu muddetce, ozel guvenlik elemani kiraliyor.Bu guvenlik gorevlisi iskele alt tavasinda kacagin gemiden ayrilmamasi icn gozetmenlik yapiyor.Bu onlem mecburimi dir? Hayir degil, ancak Ispanyol idarelerince kuvvetle tavsiye edilmekte.Stowaway’in kacmasi durumnda hafiletici bir onlem olarak kabul ediliyor. Bu tavsiye kararini daha once yasananlara dayanarak, onlem olarak duzenlemistir.

Yabancilar Yasasina ve Schengen anlasmasina gore, bir kisinin Ispanya’ya girebilmesi icin gerekli dokumanlari sunmasi, kalisindaki ekonomik yeterliligini gostermesi, kamu sagligini tehdid etmedigini doctor raporu ile belgelemesi gerekli.Tabii ki gerekli vizeye sahip olmalidir. Ulke girislerini , yabancilar polisi takip ettiginden, yabancilar polisi sartlarin saglanmadigi durumlarda, yolcularin girisini ret edebilmektedirler. Bunu yaparken bunun sebeplerini yolcuya bildirme zorunlulugu mevcut( Yabancilar yasasi 41.3) .Reddedme durumunda, yolcular geldigi ulkeye yada kabul edilebilecegi baska bir ulkeye gonderilenceye kadar bu sinir kontrol merkezlerinde tutulurlar. Yolcunun bu kontrolleri gizlice asarak ulkeye girmesi durumunda, tutuklanir ve 72 saat icerisinde yargilanmak uzere hakim onune cikarilir.Bu durum ulke konsolosluguna ve Ispanya Disislerine bildirilir.

Daha onceden bahsettigim gibi, girisi kabul edilmeyen yolcunun geldigi vasita ile geldigi ulkeye gonderilmesi onu getirenin zorunlulugundadir.Yani ucak ile geldi ise ucak firmsinin geri goturmesi, gemi ile girdi ise armator firmasinin sorumlulugu vardir.Ispanya’ya gelirken, ucak firmasinin yolcularin vizesinin olup olmadigini, daha Ataturk havalimaninda cikisdan once kontrol etmesinin bir sebebi de, sanirim bu donus masrfindan kacinmak istemesidir.

Gemilerde durum ayni sekildedir. Armator kacaklarin ulkelerine donusunu saglamalidir.Eger gemi ayni limana donecekse , gemi ile.Yok donmeyecekse ya gemide tutarak, yada ucak ile hemen donusunu saglamak zorunddir.Daha once soyledigim gibi, gemide “Stowaway” getirme suc degildir.

Ispanya’da “Stowaway” le ilgili gelismelerin donum noktalarindan olan gelisme sudur.1990 senesinde, yabanci bayrakli bir gemi Ispanya’ya bir stowaway getirmistir. Gemi limanda iken, bu stowaway gemiden kacmistir.Gemi kaptani,kacagin yemek catali ile gemi personelini tehdid ettigini ve kactigini ilgililere bildirmistir.Ispanyol otoritesi , bir kacak yolcunun 15 gemiciyi catalla tehdid edip kacdigina supheyle bakmistir. Polisler kacak yolcuyu yakalayip gemiye tekrar getirdiginde, gemi kaptani kacagi gemiye almayi reddetmistir. Kaptan, kacagin geminin aldigi onlemlere ragmen kactigini, limana ayak bastigindan itibaren, Ispanya’nin sorumlulugunda oldugunu iddia etmistir.Iddiasinda, mevcut duzenlemelere gore hakli bulunmustur. O olaydan sonra, Ispanya idaresi mevzuatta degisiklik yapmistir.1996 senesinde,denizcilik mustesarligi liman baskanliklarina gonderdigi bir emirle, gemi kaptanlarinin kacak yolcuyu gemide tutmakla sorumlu oldugunu , gozetim altinda tutulan stowaway’in gemiden kacmasinin kaptanin ihmalkarligi oldugunu , ve bu yuzden bu durumlarda, gemi kaptanina karsi derhal cezai islemlere baslamalarini emretmisdir. Geminin yabanci bayrakli olmasi durumunda, 180.000euroluk depozit alinmasini salik etmistir.

Bu durumda yerli, yabanci bir cok armator, geminin kacak bir yolcuyu gozetmek icin dizayn edilmedigini, bunun icin egitimli personelinin olmadigini soyleyerek yasal duzenlemeyi top atisina tuttular. Bunun karsisinda, Denizcilik mustesarligi ikinci bir yazida , gemiler nasil pilotaj, romorkor, palamar gibi hizmetleri ucuncu sahislardan kiraliyorsa, gozetim hizmetinide, ozel profesyonel firmalardan isteyebilir demistir. Bu guvenlik hizmetinin kiralanmasi mecburi olmamakla birlikte, davalaarda pozitif olarak gorulecegi bildirilmistir. Iste bugun , stowaway ile gelen gemilerin , ozel guvenlik elemanlarini kiralamasi bu sebepdendir.

Bu konunun incelenebilecek bir cok yonu var.Ancak, cok yer isgal edecektir. Ozetlemek gerekirse, “Stowaway” konusunda alinacak onlemler, muhtemel limanlarda etkin gozculuk saglanmasi ile baslanmalidir.Liman kalkisindan once, geminin mumkun olan butun koselerine bakilmasi, ozellikle yiyecek ve su bulundurdugundan filikalara bakilmasi tavsiye edilir.Kacaklarin bulunmasi durumunda, derhal otoritelere bildirilmesi ve iade edilmesi gereklidir.
Seyirde bulunmasi durumunda, kimliklerinin belirlenmeye calisilmasi ve daha once anlatildigi sekilde iyi muamele ederek gozetim altinda bulundurulmsi ve bunun varis limanina derhal (armatore bildirdikten sonra)acenta kanali ile iletilmesi ilk etapda alinacak onlemler olmalidir.

Denizde karsilasilan “Boatmen” durumu biraz daha farkli olmakla birlikte, boyle bir durumda ,uluslarasi kanunlarin getirdigi , can kurtarma zorunlulugu kisilerin yardimina kosulmasini sart kosmaktadir. Bu durumda benim tavsiyem, bu kisilerin yardimina derhal kosulmasi, durumun en yakin MRCCye rapor edilmesidir. Eger, acil múdale gerekiyorsa, Boatmen’in gemiye alinip,can guvenliklerinin saglanmai ve SAR vasitalarinin beklenmesi gereklidir. Eger, manevra, saldakilerin guvenligini tehlikeye atacaksa ve acil bir durum yoksa, SAR vasitalarinin gelmesi beklenilmelidir.

Dedigim gibi bu konuda daha cok sey soylenebilir zaman ve yer darligi daha fazlasina musaade etmemektedir.
Dunyanin Guneyi ile Kuzeyi arasindaki bu abismal farklilik devam ettigi surece, ki oyle gozukuyor, bu durumlarla hepimizin karsilasmasi guneyden kuzeye seyrederken cok muhtemeldir.Bu konularda PANDI ve sirket avukatlari gerekli talimatlari gececektir , ancak gemi calisanlari icin temel referans, ticari kaygilardan uzak, insani davranis bicimi olmalidir.

Etik ve can guvenliginin emrettigi degerler, kararlarimizda bizim dusturumuz olmalidir.

Selamlar,
Ergun Citlak

Gernica


BM binasinin girisinde, 3,5x 7,77 metre ebatinda buyuk bir tablo duvara asilidir.Siyah beyaz desendeki bu tablo, Pablo Picasso’nun “Gernika’sidir.
Picasso, resimde hic beklemedikleri bir anda , alman bombalarinin yarattigi dehset ortaminda olumle karsi karsiya gelmis Gernika koylusunun trajedisini, korkusunu resmetmeye calismistir. Bombalarin yaktigi ,enkaz altinda olen kadinlarin, hayvanlarin
dehseti, boga ile temsil edilen saldirgan alman ucaklarinin acimasiz bakislari tasvir edilmistir.

Sene 1937, 26 nisan. Ispanya, 1936 senesinde baslayan kanli bir ic savasa sahnedir. Ulke ikiye bolunmustur. Bir tarafda Franco onderliginde milliyetciler, diger tarafda Cumhuriyetciler, Komunistler, Sendikal anarsistler, demokratik sol ve bolgesel milliyetciler.
Bir tarafda kizillar, diger tarafda mavi uniformali ve siyah cubbeli, falanj ve rahipler ordusu. Taraflar, Ispanya’nin kendi tarihsel, siyasal ve ekonomik dinamikleri.
Bu oz dinamiklerinin disinda, ikinci dunya savasinin arifesindeki dunyanin, ozellikle avrupanin kendi dinamik ve kamplasmalari.
Avrupa , o yillarda ikinci dunya savasina hazirlanmaktadir.Bir tarafda Nazi almanyasinin basi cektigi fasistler, diger tarafda kapitalist Ingiltere, Fransa vs, ve Komunist Sovyetler.

Herbiri, Ispanya’yi kendi tarafina cekmek pesinde. Bu zit guclerinde katilimi ile, Ispanya uluslararasi guclerin bilek guresine sahne olmaktadir.

Gernica, Ispanya’nin kuzeyinde Bask ulkesinde bir kasaba. 26 nisan 1937, pazartesi gunu, koyluler aksam uzeri baslarina gelecekden habersiz , artik kapisina dayanmis olan Franco’nun savas toplarinin seslerini duymaktadir. Franco gucleri, Bilbao’ya ilerlemektedir.Gernica , yollari uzerindedir.Askeri bir hedef degildir.
O gun, Gernica’da yaklasik 5000 sivil vardir.
Franco ile ittifak yapan Almanya, Junkers 52 ucaklarini , aksam saatlerinde , uc saat boyunca kasabayi bombalamaya gonderir. “Akbaba Lejyon’nun” hava saldirisi 3000 olum ile sonuclanir.

Iste Picasso, alman ucaklarinin ayirim yapmayan bombalarinin altinda olen annelerin, cocuklarin, hayvanlarin dehsetini, korkusunu, bu tuvale yansitmaya calismistir.

BM , uluslararasi anlasmazliklarda arabuluculuk ve caydiricilik gorevinin yaninda, UNRWA, INSTRAW,UNEP, UNFPA,UNHCR, WFP, UNICEF, WFC, FAO,WHO gibi onlarca alt kuruluslari ile insan haklari,baris ve cevre alaninda dunyada boy gosterir(gostermeye ugrasir).
Sivillerin olmemesi icin , dunyanin bir cok cografyasinda gorev alir.

Picasso’nun “Gernika” sinin girisde asili durmasinin sebebi de budur.Bu binada calisanlara yada binaya girenlere, BM’nin insanlarin, kadinlarin,bebeklerin, yani sivillerin olmemesi icin calistigi hatirlatilir.

Bugun mesajlari okurken, oldukca sasirdim diyebilirim.Saskinligimin sebebi, Gazze seridinde sivil halkin yasadiklari karsisinda, olayi din yada milliyet cercevesine sokup aciklayabilmemizdir. ” Yahudilerin bize hic zarari yoktur”, yada “araplar bizi hic sevmez , zaten yakin tarihde de bize hep saldirmislardir” gibi aciklamalar, zararli ve yanlis yonde olan talihsiz aciklamalardir.
Israil’in, Gazze’de giristigi savas, diger bir Gernika’dir. Gazze seridinde, Israil silah makinasinin elinde olen 1200 insanin yarisi, sadeece cocuk ve kadinlardir. Israil ucaklari, BM’nin gozetimindeki okullari bombalamistir.Kullanilmasi yasak olan fosforlu bombalari kullanmistir.

Ya Israil askerlerinin, 4 ocak’da sivil halka yaptiklari….
Tam anlamiyla bir savas sucudur. Israil askerleri, 4 ocak’da Zeitun beldesinde, yarisi cocuk olan 110 kisiyi, evlerinden ayrilmaya ve bir binaya siginmaya mecbur etmistir. Ertesi gunde gelip o binayi bombalamislardir.
Bunun savunmasini, onlar arap demekle , oh olsun demekle aciklayabilirmiyiz? Bu sekilde dusunmek, aydinca bir tavirmidir? Yoksa islenen insanlik sucu karsisinda susmayip, Israil yoneticilerini kinamak mi aydinca bir davranisdir.
Israil ucaklari, kendi elleri ile yerlestirdikleri sivillerin binasini ertesi gun bombaladi.Bu bombalama sonucu, BM ve Israilli bir NGO nun sahitliklerinden, 31 sivilin oldugu duyuruldu.
Israilli askerler, kizil hac ve kizilay gibi saglik kuruluslarinin, yaralilara yardim etmelerinide engellemistir.
13 yasindaki Ahmet Ibrahim, gogsundeki agir yaralara ragmen yasadi.Ahmet, helikopterden inen 15kisilik israilli timin, ailesini ve komsularini zorla bir eve sokdugunu ve tum ailesini oldurdugunu anlatti. Ahmet, uc gun boyunca hayatta kalan uc kardesi ile, annelerinin ve diger 30 masumun cesedinin yaninda, hayatta kalma savasi verdigini anlatti. Ne ekmek vardi ne su diyordu.Tam uc gun sonra kizilay yardimlarina kosmustu.Uc gun sonra , olay yerine ulasan kizilay gorevlileri yaralilari eseklerle en yakin hastahaneye tasidilar. Cunku, Israilli askerler ambulanslarin gecisine izin vermiyorlardi. Sadece basli basina bu olay, insan haklarinin ve cenevre konvensiyonun cignenmesidir.
Onumuzdeki yillarda, bu olayin siyasi ve askeri sorumlulari yargilanacaktir. Kendimi hic aydin saymiyorum, ama buna ragmen , suclularin yargilanmasini tum kalbimle diliyorum.
Israil hukumeti , bu olayi arastiracagini soylemekle yetindi.
Bu haberleri, savas propagandasi olarak gorenler olabilir. Bu haberleri dunya medyasina tasiyanlar, tarafsiz BM gozlemcileri ve Israilli sivil toplum orgutudur.
BM, Gazze seridine insan haklarinin takibi icin , Richard Falk’i gonderdi. Ozel gorevli Richard Falk, Gazze’de yasananlari gordukten sonra su aciklamayi yapti:
”Israil’in , Gazze’de bir bucuk milyon filistinliye yaptigi insan haklari sucudur” dedi. “ Gazze’de sikismis insanlara, Israil’in ayirim yapmaksizin topluca reva gordugu saldiri , Uluslararasi Cenevre Konvensiyonuna aykiridir”.Hemen arkasindan da Uluslararasi Insan Haklari mahkemesinin toplanmasini ve Israilli siyasi ve askeri sorumlularin belirlenmesi icin yargilanmasini istedi.

Richard Falk, yahudi ve ayni zamanda US vatandasidir.

Dogrudur, kolay aydin olunmuyor. Cok okumak ve prensip sahibi olmak gerekiyor. Oyle ki her sartlarda , inandigi prensiplerden taviz vermemesi onemlidir. Bu inanmisligindan dolayi, acimasizca elestirilmesi ve hatta iskence gormesi de mumkun. Cunku dogru olduguna inandigi prensiplerinden, asla vazgecmez. Dogrulari da, universal dogrulardir.Benim dogrularim, senin dogrularin yoktur.Dogru, dogrudur.

Etik ve moral acidan bilimsellerdir. Insani acidan durustturler, ne kadar kuvvetli olursa olsun haksisizin karsisina dikilirler. Prensiplerinin anahtar tasi, insan ve insan haklaridir. Kisilerin, en basli hak ve ozgurlukleridir.

Aydin insan, hak ve ozgurluklerin ne renginin, ne milliyetinin, ne irkinin, nede bir dininin oldugunu dusunur. O yuzden, haksizliklari, milliyetle, sosyokulturel, antrapolojik kavramlarla tartmaya hic kalkismaz.
Bu prensiplerinden vazgecerse, belki belli bir grubun, dusuncenin , milliyetin dar anlamda aydinciklari olur.

Nasil Hamas’in sivil insanlar uzerindeki terorunu lanetliyor isem, Israil devletinin terorunu de siddetle kiniyorum.
Israil devletinin kendini savunma hakki vardir. Gazze seridine yakin yerlesme yerlerindeki, Israilli vatandaslarin yasadiklari psikosizide biliyorum.Ashkelon gibi sinira yakin yerdeki Israilli vatandaslar, her an dusebilecek Hamas’in roketleri karsisinda tuvalete bile rahat gidememekteler.Her gun calinan, roket uyari sirenleri karsisinda, siginaklara kacismalarindaki hakli isyanlarina da katiliyorum.

Ancak elestirilen, askeri hedef ve sivil halk arsinda ayirim yapmayan israil politik ve askeri kararlaridir.Yoksa ne Israil vatandaslari, ne de yahudilerdir.
Yapilan elestiriler, ne Filistinli nede Israilli halklara karsidir. Benim kinadigim, teroru destekleyen ve sivilleri hedef alan , Hamas ve Israilli establishmentdir.

Gelismeler, sadece arap ve yahudi kavramlari ile aciklanamaz. Bir cok analizci, Gazze Seridi savasini, onumuzdeki subat ayinda yapilacak Israil secimlerine baglamakta.Bu savas sayesinde, sagci ve dinci partilerin kazanma sanslari artmisdir. Siyasi partilerde bunun hesabini yapmistirlar.
Secim hesabi yapilmis olabilir, ama benim gorusum , Israil ve Filistin sinirlarinin disina tasmaktadir. Onumuzdeki secimlerde Netenyahu’lu Likud’un is basina gelmesi ihtimalinde, savas Lubnan’a uzanabilecektir.
Kasim ve aralik 2008’de, Lubnan , Suriye , Iran ve Rusya arasinda diplomatik trafik yasandi.Buyuk bir ihtimalle bu devletler, Gazze harekatinin istihbaratini almislardi (Erdogan hukumetinden farkli olarak) ve Israil’in Lubnan’a saldirabilecegi ihtimali uzerine hareket etmis ve strateji gelistirmislerdi.
Lubnan gazetesi daily star 17 aralik 2008’de , Israilli ust rutbeli subaylarin bir dahaki sefere Hizbullah’i bes gun icerisinde biterecekleri aciklamasini haber yapmisti. Ayni haberi, Kudus post’da yayimladi.
Israil’in, her ne kadar hazirlik yapmis olsada, bu haberi Hizbullah’in kendisini arkadan vurmamasi icin bilerek sizdirdigini dusunuyorum. Buna ragmen, benim inancim Gazze savasinin, onumuzdeki Lubnan ve Israil secimlerinin sonucuda goz onune alinarak, Lubnan’a yayilacagidir.
En kotumser senaryo’da bunun ucuncu dunya savasina yol acabilecegidir.(Aranizdan gulumseyenler oldugunu tahmin edebiliyorum).
Bunu, en uzak ihtimal olarak goz onunde bulundurmak gerekli. Bu ihtimal kolay olabilecek bir olgu degil.Ama, cok az da olsa bu ihtimal, askeri ve siyasi paktlar sonucu mevcutdur.

Michael Suleyman onderligindeki Lubnan Ulusal Savunma Startejisi, Israil’i bir tehdid olarak tanimlamistir.Israil, Gazze’ye saldirdiginda, Suleyman ve bazi bakanlar Suriye’yi ziyaret ettiler.Kasim ayinda, Suriye savunma bakani Gen.Hasan Turkmani ve Lubnan kara kuvvetleri komutani Gen.Jean Kahveci ikili gorusmeler yaptilar.
Ayni sekilde Moskova ve Tahran’a da diplomatik gorusmeler duzenlendi.

2008in ikinci yarisindan itibaren sik yasanan diplomasi trafigi sonucunda, Rusya Lubnan’a 10 adet MIG 29ucagi hediye etti-bedava-. Lubnan ve Iran, askeri anlasma cercevesinde , orta menzilli fuzelerin verilmesi konusunda anlastilar. Hizbullah’in silahli kuvvetlerinin, Lubnan ordusu icerisinde eritilmesi konusunda anlasmaya varildi.
Lubnan yeni bir savunma stratejisi gelistirdi.Bu strateji Lubnan icindeki degisik gruplarin onayini almis durumunda.Bu yeni stratei gelistirirken, Suriye ve Iran cephesine yakin duruldu.

Israil’in , Hizbullah’i bahane edip tekrar Lubnan’a girmesi artik kolay bir karar olmayacak. Eger Israil, her seye ragmen Lubnan’a girerse , Lubnan devletini karsisinda bulacak.Lubnan’in Israil’e savas acmasi durumunda, Suriye Lubnan’in yaninda savasa katilacaktir. Suriye, askeri anlasmasindan dolayi Iran’dan yardim isteyebilir.Bu durumda, Iran’da bu savasa taraf olacaktir.
Askeri is birligi anlasmalari, yalnizca bunlarla sinirli degil. Hem Suriye hemde Iran, Rusya ile askeri isbirligi imzalamislardir. Ayrica, Iran Sanghai Isbirligi Orgutunun gozlemci uyesidir.Bu organizasyona, orta asya ulkeleri ve Cin de uyedir.

Diger tarafdan, Israil’in Iran tarafindan saldiriya ugramasi durumunda, USA ve NATO, Israil’in yardimina kosacaktir. Turkiye, NATO uyesi olmakla birlikte, Israil ile ikili askeri is birligi anlasmasida mevcuttur. Bu anlasmalar geregi, en azindan hava sahasini ve Incirlik (Hakkari’de de gizli hava ussu acildigi bildiriliyor) uslerini NATO kuvvetlerine acmak zorundadir.Bu durumda zaten, “casus belli” – savas sebebidir.

Bu senaryo, ufak bir ihtimal tasisada mumkun olabilecek bir gelismedir. Birinci Dunya Savasinin genis bir alana yayilmasinin sebebi askeri, siyasi ve ekonomik paktlarin bir sonucudur.

Ayni sekilde, Filistin denince ne Sii islamci Hamas’i nede laik FKO’nu anlamamak gerekir. Hamas, Siidir ve Islamci bir partidir ve terorist bir orgut olarak batililarca kabul edilmistir.. FKO ile yonetim kavgasi icindedir.
Ayrica ne Suudi Arabistan, ne Misir, Iran yorungesinde bir Hamas’in guc merkezi olmasini, kendi cikarlari acisindan uygun gormez. Abu Mazen’in FKO , uluslarasi destege sahipdir. Laikligi savunur ama 2006 secimlerini kaybetmesine sebep olan yolsuzluga girtlagina kadar batmisdir.
Butun bu ortadogu denlemleri icerisinde, halklar birbirlerine kirdirilmaktadir.
Hamas, uluslararasi gozlemcilerinde katildigi 2006 secimlerini demokratik olarak kazanmis bir partidir.Bu secimleri kazanmasi , basta Israil olmak uzere AB ve US tarafindan, islamci bir parti olmasi nedeniyle hos karsilanmamistir. Hamas, Gazze Seridine sikistirilmistir.Askeri abluka altina alinmis ve ekonomik ambargo uygulanmistir. Gazze seridindeki 1,5 milyon filistinlinin yurt disina cikisi kontrol edilirken, ulkeye benzin, gida ve saglik malzemelerinin girisi , uzun bir sure engellenirken, koylulerin evlerine tarlalarina el koyunurken, Hamas’dan savasmasinin disinda ne beklenebilirdiki?
Disarida dusman seni abluka altina almis , nefes aldirmiyor. Boyle bir tepkinin dogmasindan normal baska ne olabilir.(Hamas’i destekledigim dusunulmesin, padece sebep sonuc iliskisini aciklamaya calisiyorum) Israil’in taktiklerinin sonucunda , Filistin ve cocuklari, her gun kinle beslenmektedir. Bu kin, bu taktiklerle asla sona ermeyecektir.Israil , bu taktikleri secim stratejisi olarak gormektedir.Israil’in asiri sagci, asiri dinci yonetimleri uzaklastirilmadikca bu istirap her iki tarafdanda can almaya devam edecektir.
Yanlis olan budur.Bunu gormek icin aydin olmaya da gerek yok.

Amos Oz gibi Israilli aydinlar ve Sami Nair gibi Arap aydinlar, halklarin yanindadir. Amos Oz, Israil’de yasamasina ragmen, hukumetlerinin barbarligi karsisinda susmamaktadir. Haaretz gazetesini okudugunuzda, onun gibi bu vahsi politikalari elestiren onlarca aydini bulabilirsiniz. Bu aydinlarin dogrulari aynidir.Hem Araplar, hemde Israilliler icin dogrudur.
Eger aydin isek, PKK’nin sivil olumlerini elestirirken, eger oldu ise Turk askerininde siviller uzerinde yarattigi keyfi olumleri elestirmek durumundayiz. Turk Devletinin ceteler eli ile suc islemesini de ayni sebeplerle kinayabilmeliyiz.
Turk-Israil askeri anlasmalarini, NATO uyeligini, Afganistan’a gonderilen askerlerin ne icin savastigini da , hukumetten sorabilmeliyiz. Guantanamo’ya usulsuzce gonderilen savas esirlerinin, yasalara aykiri olmasina ragmen neden Incirlikten gecisine, TC hukumetlerin izin verdigini sorabilmeliyiz.
Ayni , Bosna’da ve Kosovo’da , Sirp hukumetinin yaptigi vahseti kinarken yaptigimiz gibi.Bu kinama Sirp halkina karsi degildir, Sirp politik ve askeri sorumlularina karsidir. Ayni kaygilarla, aydinlar Saddam’in halepce katliamini da kinamistirlar.
Aydinlar halklari degil, suclu idareleri sikayet etmek durumundadir. Bunun icinde hic bir ideolojiye yaslanmak durumu yoktur, iyi ve kotuyu, hakli ve haksizi ayirt edebilmek yeterlidir.

1970 li yillarda, gercek Turk aydinlari Filistin davasina arka cikmislardir.Bunu, dini yada siyasi kaygilardan dolayi yapmamislardir. Ezilenlerin yaninda olmak, ezilen halklarla dayanisma adina yapmislardir.Yoksa sadece, anti amerikanci ve pro-sovyet celiskisi arsindaki cephelesmenin bir sonucu degildir. Bunu sadece Sovyetlere karsi USA celiskisi icerisinde degerlendirip tepki verenler de aydincik olarak kalmislardir.

Aslinda bugun yazma niyetim yoktu , varsa bile diger bir konuda yazmayi dusunuyordum. Beni buna iten, sevdigim ve cok saydigim Zeki Aydin ve Murat Guler abilerimin yorumlari olmustur.
Kalplerini kirmadigimi umit ederim.
Selamlar,
Ergun Citlak